Ağırlaştığı ile ilgili telefon gelince gece hastahaneye gitmek için yola çıktık. Arabadan çıkan herkes hastanın sanki kendisini görünce şifaya kavuşuvereceği düşüncesi ile koşturarak Palyatif birimine doğru ilerliyordu. Yaşı hayli ileri olan kayınvalidemi ise ilk defa bu kadar hızlı gördüm. Telaşlıydı,aceleciydi herkes. Duvarların soğukluğu kışın gelmesi ile alakalı değildi.


Hastahane odasına girdiğimizde cam kenarında yatan daha önce gördüğüm uzunca sakallı ve heybetli Ramazan amcanın üzerinin örtülü olduğunu gördüm. Başınıda örtmüşler ve üzerine seccade sermişlerdi.

Herhalde vefat etti diye düşünüp, iki hastanın arasındaki perdeyi iyice çektim.Zira kayınpederim müteessir olmasın istemiştim.


Lakin o da ne? Üzeri örtülü Ramazan amca bir an üzerindeki örtüleri elinin tersi ile çekmiş, ayakucunda duran oğluna kürtçe; "beni doğrult" diyerek kalkmaya çabalıyordu. Ramazan amcayı yatağın üzerine oturttular. Kırmızılaşan gözkapakları kendisininde ağır hasta olduğuna emareler veriyordu.

Bize dönüp iki hastayı ayıran perdeyi açmamızı istedi.İstemeyerek çektik.Hayat ile ölümün,dünya ile ahiretin arasında her devirde bulunan kadim perde sanki mücessem bir hale gelmiş bir kaç metrelik kumaş parçası oluvermişti.

Zira Kayınpederim sekerat haline girmiş,rabbi ile buluşmaya hazırlanıyordu.Gittikçe uzayan nefes aralıkları,kapanmayan gözkapakları mevt'i izdirarinin alametleri idi.


İki gün evvel yoğun bakımdan çıkardıkları Ramazan amca Türkçe bilmediği halde Kürtçe dualar ediyordu.Ve Kuran okumaya başladı.Ne kadar okudu bilmiyorum.kıraat esnasında bir kuş yavrusu gibi ağzını açıp kapatan merhumun emaneti teslim edişine şahid olduk.


İlk zamanlar normal nefes aralıkları ile müteneffis olan hastamız, vefatına yakın uzun uzadıya nefeslenmeye başladı.İlk aklıma gelen bir arkadaşımın; "Bir nesnenin latifliği arttıkça bizim ona olan ihtiyacımız artar.Kesafeti çoğaldıkça ihtiyaç hissimiz azalır.

Mesela nefes letafetinden dolayı bizim için her saniye gerekli iken,yemek yemek ve su içmek için bir kaç saat geçmesi gerekir.Hakk teala latifin latifi olduğundan dolayı bizden ayrılmaz.Bizim ihtiyacımızın şiddeti o denlidir ki,o olmasa biz olmayız ve O her an bizimledir" Bunu hüviyyetini,hüviyeti mutlaktan alanlar zevk'i yakin ile bilirler.


İfade etmek için yeltendiğim sekerat yani ölüm anını dünya kelamı ile ifşa etmek na mümkün. Lakin "Ölüm Allah'ın emri de şu ayrılık olmasaydı" diyen türküler ne kadar isabetlice.


Kafamda derin sorular; eğer biz nefes alıp vermedeysek niye verdiğimiz son nefesi geri alamıyoruz?


Var git ey dil(gönül),nefesi rahmaniye mazhar düşen bir muhataplığın bahasını, suretin teneffüsünü nisbet eylemekle elde ettiğin vücud'u mevhumen ile kıymetten düşürme!


"Veren sensin alan sen

Dahi nemiz var"?