Liseli genç, kendisine verilen hikaye konusunu düşünmesine gerek kalmamıştı. Ödevi veren edebiyat öğretmeni konuyu da teneffüste ayaküstü söylemişti. "Okulda insanları dinden uzaklaştırdığına inanılan bir öğretmenin sosyo-psikolojik halini anlatan bir hikaye yazabilirsin, demişti. Genç, teklifi hemen geri çevirdi yazamam bahanesiyle. Aslında az önceki derste bu ifadeyi -dinden uzaklaştırıyorsunuz- kendisi kullanmıştı.

Akşam eve döndüğünde zihninin ortasında bu mesele dönüp durduğunu fark etti. Meselenin başladığı andan itibaren yani bir önceki gün sınıfta örnek konu diye zikredilmiş "şişleme" isimli oyununa getirilen yorumlardan itibaren tek tek düşündü. Aklına gelen ilk şey büyük tepki vardı.

Öğretmenin etkileyici, sarsıcı, rahatsız edici, dikkat çekici bir hikaye olur diye bahsettiği bu konu hakkında yazmak gerektiğini düşündü. Örnek diye söylenmişti ama uyarı ve mesaj doluydu konu. Kızlar ve erkekler yetişkin bireyler olarak böyle kırıcı bir oyunu oynamasınlar lakin kendi aralarında oynamalarında bir şiddet açısından bir sakınca yoktur, demek istiyordu.

Başına bela mı almak istiyordu yoksa genç liselilerin sevdiği bir işten vazgeçirmek mi istiyordu bu öğretmen? Evet, dindarlığı gözle görünür düzeydeydi. Her şeyi dini açıdan düşünüyordu. Onun dedikleri ne kadar doğru, ne kadar dine uygun olsa da ergenlere ters geliyordu. Duygularının ve kıt akıllarının yönlendirmesiyle yaşayan gençler sevmedikleri için dinden de soğuyorlar.

Liseli kız, masasının başına oturup düşünmeye başladığında sınıfta söylenenleri hatırladı. Kızlar ve erkekler bir halka olup dairenin merkezine "yanmış" sıfatıyla kurban seçilmiş arkadaşlarından biri oturuyordu. Voleybol oynayan ayaktakiler, fırsatını buldukça çivi çakar gibi sertçe ortadakini şişliyorlardı. Kısa mesafeden sertçe vurulan top ortadaki tarafından yakalanırsa çiviyi çakan ortaya geçiyor, eğer oturanı vurmazsa o da ortaya geçiyor. Orta yerde kızlı-erkekli çömelmiş olanlar şişlenmeye hazır olarak bekliyorlardı.

Oyunun; kötü, yanlış, ayıp, haram, günah bir yönü de yoktu. Sadece sakıncalı görünen tarafı şiddet içermesi. Bu sert vuruşlar kız öğrencilerin başına gelirse, onlara bir zarar verir miydi? O sebeple kızlar, kendi arasında; erkekler, kendi arasında oynamasını talep etmişti beyaz tahtanın önünde.

Nazik, narin, latif yaratılmış kız öğrencilere karşı bu vuruşu "şiddet" olarak algılamış öğretmen büyük bir ayırımcı olarak ilan edilmiş ve linç kampanyası başlatılmıştı. Gerçi bu günlerde "kadına karşı şiddet" toplumda hassas bir noktaydı. O oyunları oynayan kızlardan hiçbiri, öğretmene hak vermemişti. "Hocam kendi istiyor, istemese oynamaz, kimse ona zorla oynatmıyor" gibi itirazlar da sınıfın tavanında izdiham oluşturuyordu.

Liseli kız, hocasının arasöz sadedinde kullandığı "tabii ben bu okulun en dindar öğretmeniyim ya; şimdi siz dinen kızlarla erkeklerin oynaması günah diye" engel olmaya çalıştığımı söylersiniz, demişti. İlginç bir şekilde insanların kafasında fink atan düşünceleri de biliyordu öğretmen. Onlar söylemeden, arkadan neler söyleneceğini fısıldıyordu.

Gözlerini odasının tavanına dikmişti. Düşündü, düşündü hatırladıkları bunlardı. Unuttuğu bir şeyin olup olmadığını düşündü. Hatırlayamadı. Ödevini yapacak her şey hazırdı. Yapması gerek şey, eline kalemi alıp temiz bir kağıda bunları yazmak.

Yarın sınıfta okuduğunda öğretmeninden takdir dolu sözler duyacağına emindi. Hem ödevini yapmış olacaktı hem de okuldaki dostlarını etkileyecek bir yazı ortaya koymuş olacaktı. Vira bismillah dedi ve ilk cümleyi yazdı.

"Liseli genç, kendisine verilen hikaye konusunu düşünmesine gerek kalmamıştı."