Dini vecibelerine pek düşkün olmayan köyün birinde, Devlet eliyle küçük bir cami yapımına karar verilir. Köylüler bu hususta hevesli olmayınca, inşaat işi uzun ve netameli olur. Bir kısım köylü destekler, fiili olarak ta çalışır cami inşaatında; diğerleri ise uzaktan seyreder, yapılanın gereksiz olduğundan dem vurur. Sonunda ?başlanılmış iş mutlaka biter? misali, tamamlanır cami inşası. Açılış için gün belirlemeye çalışılırken caminin minaresini yapmayı unuttuklarını fark eder devletin görevlendirdiği imar memurları. Köy çalkalanır; kimi gereksiz bulur minareyi, kimi ?olmazsa olmaz? diye tutturur. Durum müftülüğe aksettirilir. Müftü, minaresiz bir caminin muteber olmayacağı fetvası ile minarenin derhal yapılması talimatını verir. Fakat köylü bu hususta ikiye bölünmüştür. Memurlar, bir kısım köylüyü bir türlü ikna edemezler. Sonunda köy camisine minare yapılıp yapılmaması hususunu köylünün reyine sunarlar. Mini bir referandum yaparlar yani. Oylama, köy meydanında yapılır; çocuk büyük herkes oylamaya katılır? Oylama tamamlanıp sayım sonuçları açıklandığında, saatlerce köy meydanında merakla bekleyen köylüler, şaşırıp kalırlar duruma. Yeni bir kriz beklemektedir onları. Zira sonuç: 150 kabul oyuna karşılık 150 ret oyudur?

Memurlar, muhtar ve köyün ileri gelenleri bu işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünürlerken; birisi: ?köyün çobanı Seyfi?nin oylamaya katılmadığını haykırır. Gerçektende köy meydanında yalnızca o yoktur. Hemen evrakları toparlayıp doğruca Çoban Seyfi?nin mekânına yürür görevli memurlar ve diğerleri... Kendi halinde kavalını çalıyor, uzaktan koyunlarını izliyor halde bulurlar Çoban Seyfi?yi. Durum kendisine izah edilir. Köy camisine yapılacak minareyle ilgili olarak fikri sorulur. Önce Caminin ne olduğunu ne işe yaradığını sorar çoban; sonra da minareyi kavramaya çalışır. Uzun uzun anlatırlar; ?evet? veya ?hayır? diye tek bir kelime cevap isterler kendisinden.

Çoban Seyfi: ?son bir şey soracağım size? der.

?Bu yapacağınız minarenin, mala, davara zararı var mı??

?yook? diye cevap verirler hep bir ağızdan..

?Yapılsın o zaman? deyip uzaklaşır Çoban Seyfi?

Milli Eğitim Komisyonunda, şu sıralar 12 yıllık mecburi eğitim meselesi görüşülüyor. Pek yakında yasalaşıp yürürlüğe gireceği muhakkak. Her ne kadar fikrimiz kale alınır olmasa da, birçok boyutuyla biz öğretmen ve idarecileri ilgilendirdiği gibi, topyekûn sosyal hayatımızı etkileyecek önemli bir kanun çalışması yapılmaktadır..

?Mala davara zararı yoksa uygulansın? diyerek baştan savılacak bir mevzu değildir yani. Avrupa?da birçok ülke uygulamayı bu cihette yapıyor diyerek ayniyle bizde uygulama fikri de doğru değildir kanaatimce. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkartılması ve sıkı takip edilmesi kabul edilebilir bir öngörü. Zira, 2000 li yıllarla birlikte içine daldığımız bilim çağında, teknolojik ve bilimsel gelişmeleri yönlendiren bir ülke olma vizyonumuza ulaşmak istiyorsak, tek bir vatandaşımız bile eğitim öğretimin dışında kalmamalıdır. Ancak uygulama için psikolojik, fiziki ve sosyal altyapının öncelikle hazır hale getirilmesi gerekmez mi?

Kültürel geçmişimiz de dikkate alınarak müfredatın yeniden yapılandırılması gerekmez mi?

Kendiliğinden oluşup emrivaki bir durum ortaya çıkartan ve sistemin neresinde olduğu, hangi ihtiyaca binaen ve neyin yerine ikame edildiği belli olmayan ?dershanecilik? mefhumunu ortadan kaldıracak bir düzenlemeyi, acilen hayata geçirmek gerekmez mi?

Biliyoruz ki, ?Okullar, öğrenciyi bir üst öğretim kurumuna ve hayata hazırlayan kurumlardır.?

Akademik başarı için eğitim sistemi, okul, aile ve öğrenci, topyekûn seferber olduğu halde; yürürlükteki müfredat ve eğitim mantalitesi ile öğrenciyi hayata ne kadar hazırlamakta olduğumuz düşünülmeli değil midir?

Eskiden, okullarda bölgenin ve öğrencilerin talepleri doğrultusunda ?Ev ekonomisi? ,?Tarım?, ?Turizm? ?Ticaret?, ?Resim-iş? gibi dersler, seçmeli ders olarak işlenmesi sağlanıyordu. Görev yaptığım birçok okulun depolarında bu derslere ait materyal ve cihazlar -kimi ambalajı hiç açılmamış halde- bulunmaktaydı. Bir kız öğrencinin, öncelikle iyi bir vatandaş ve iyi bir anne olarak hayata hazır hale getirilmesi, bir genç delikanlının ev geçindirme sorumluluk ve hazzını uygulamalı olarak görmesi gereken bu tür dersler, maalesef amacına uygun olarak işlenememiştir. Çünkü, akademik başarı daima ön planda tutulmuş, değerlendirme kriteri olarak benimsenmiştir.

Şu anda 12. sınıflarda okuyan öğrenciler 18 yaş sınırındaki gençler olup, ergenliğin en zor safhasındaki gurubu oluşturmaktadır. Okullarda disiplin problemleri, çoğunlukla bu çağ gençleri ile yaşanmaktadır. Çünkü, öğrenci kendisini yetişkin bir birey olarak görmekte, kendisine bu haliyle muamele edilmesini istemekte, bu nedenle protest bir ruh hali geliştirmektedir. Bu durum, çağının gereği, olağan bir durum olarak kabul edilebilir olsa da, gerek kurumun genel disiplini, gerekse öğretmen ve idarecilerin anlayışsız tutumu, beraberinde sürekli bir çatışma ortamını ya da tutarsız bir keşmekeşliği getirmektedir. Ayrıca son sınıf öğrencilerinin YGS ve LYS sınavları öncesi devamsızlık, usulsüz rapor ve izin işlemleri ile ayrıcalıklı olma beklentileri, alt sınıf öğrencilerinin de tutum ve davranışlarını etkilemektedir.

Bununla birlikte, lise müfredatında işlenerek dört yıl içerisinde bitirilmesi istenen konular, yeterli ilgi uyandırılıp motivasyon sağlanması ve sadeleştirilmesi halinde, üç yıl içerisinde rahatlıkla yetiştirilebilecektir.

Bu nedenlerle diyorum ki, akademik ve mesleki yönlendirme, ilk beş yılın sonunda yapılmalı; ikinci dört yıl, bu yönlendirme işleminin sağlıklı olup olmadığını test etmekle geçirilmeli, mesleki ve akademik okullar arası geçişlere bu yıllarda imkân tanınmalı; son üç yıl ise üniversite eğitimine hazırlık olarak planlanmalıdır. Tüm öğrencilerin meslek tercihleri her yıl test, gözlem ve envanterler ile profesyonelce belirlenmelidir. Böylece, öğrencileri gereksiz bilgi bombardımanından kurtarmalı, onları hayata hazırlayacak diğer dersler için zaman ayrılmalıdır.

Akademik eğitime hazırlayan liselerin birinci sınıflarında, öğrencilere seçeceği mesleğe yönelik ders programı hazırlanmalı, meslek tercihlerine göre şubelere ayrılmalı seçmeli dersleri bu doğrultuda belirlenmelidir. Mesleki okullarda ise, bölüm seçimleri lise birinci sınıfın başında yapılmalıdır. Böylece mevcut derslik, atölye ve işlikler ile öğretmen ve insan kaynağı daha rantabl kullanılmış olacaktır?

Âcizane önerim odur ki, sağlıklı yönlendirilmiş bir nesil, iletişim becerileri ve özgüveni yüksek, bilinçli meslek tercihi yapmış bireyler yetiştirmek istiyorsak; (öğrenciler için ana sınıfı mecburiyeti de getirildiğine göre,) eğitim süreci 1+4+4+3 şeklinde 12 ye tamamlanmalı. Eğitim müfredatı, öğrencilerin hayata hazırlanabilmelerine imkân tanıyabilecek şekilde yeniden yapılandırılmalı, sadeleştirilmeli, eğlenceli hale getirilmelidir.

Hepsinden önemlisi Türk Milli Eğitiminin ?vizyonu? net bir şekilde belirlenmeli, bütün paydaşlara anlatılmalı ve benimsetilmelidir.