ABD'nin kuruluşundan bugüne kadar uzanan dünya üzerinde hakim devlet olma isteği gereği ABD'nin başına geçen bütün liderler petrol zengini olan Orta Doğu ve kaynaklarının çokluğu ile bilinen diğer ülkelere sürekli olarak demokrasi adı altında sömürü faaliyetlerinde bulunmuştur.

ABD'nin gizli planı olan 9 Eylül saldırısı ve sonrası, ABD 9 Eylül 2001 tarihinde Amerika'nın ticaret merkezi olarak ta bilinen İkiz Kuleleri kendi taşeronlarına uçakla vurdurarak Afganistan'ı işgal etme hususundaki son adımı da atmış oldu. DAEŞ bahanesi ile Afganistan'a girmek için Amerikan ticaret merkez binasının vurulması dünyayı inandırma açısından gayet başarılı bir hamleydi. Afganistan'a savaş maliyeti olarak yüklediği meblağdan da anlaşılacağı gibi asıl amaç Taliban terör örgütüyle savaşmak değil Afganistan'ı işgal etmekti. Başka bir ülke olan Libya Muammer Kaddafi'nin hüküm sürdüğü kırk iki yıl ülkedeki refah seviyesi suyun, doğalgazın, elektriğin ve bir çok sosyal hizmetin ücretsiz olmasını göz önünde bulundurursak Kaddafi'yi devirenlerin asıl amacının rahat yaşam olmadığını anlarız. Kaddafi'nin devrilmeden önceki tüm İslam ve özellikle Arap ülkelerin birliğini amaçlayan konuşmalarını ve bir çok uluslararası konuda Müslümanların lehine yaptığı hamleler, Kıbrıs Barış Harekatı'nda tüm dünya Türkiye'ye silah ambargosu uygularken Türkiye'ye uçak ve silah yardımı yapması, gibi pek çok neden emperyalist güçlerin Orta Doğu sömürü planlarına ters düştüğü için devrilmesi gerekiyordu öylede oldu. Kaddafi'nin devrilmesinden sonra ülke ekonomisinin bir daha toparlanamadığını ve şu günlerde diplere vurduğunu göz önüne alırsak sömürü boyutlarının acı veren rakamlarını görürüz öte yandan Mısır'ın ilk seçilen cumhurbaşkanı olan Mursi'nin İslam birliği konusunda Kaddafi'ye benzer görüşü ve tutumundan'da anlaşılacağı gibi Kaddafi'yi devirenler ile Mursi'yi devirenler aynı üst akıl olduğunu anlarız. Mursi'den sonra ABD'ye ve İsrail'e yakınlığı ile bilinen Sisi'nin ülkeyi getirdiği duruma bakarsak ülke kaynaklarının tıpkı Afganistan,Mısır ve Libya'daki gibi kime aktığını görürüz. Bir başka İslam ülkesi olan Irak kaynaklarının özelliklede petrolün %80'inin Amerika'ya aktığını'da düşünürsek Orta Doğudaki sömürü planını amaçlarını ve boyutlarını görürüz.

Şimdi sırada İslam ülkesi olmasa da dünyanın en çok petrol ve altın rezervine doğalgazı ile de dördüncü sırada bulunan Venezuella var. Daha önce Venezuella'nın Maduro'dan önceki cumhurbaşkanı olan Chavez'e ABD menşeli bir darbe girişiminde bulunulmuştu fakat Venezuella halkı verdiği kararlı mücadelesinde chavez'i tekrar cumhurbaşkanı koltuğuna oturtmuştu. Şimdi aynı senaryo Maduro üzerine oynanıyor. Maduro'nun birçok İslam ülkesinin yalnızca kınamalarla geçiştirdiği Filistin meselesine ve Filistin'in haklı davasına verdiği destek ise ateşe tutuşan son kıvılcım oldu .

Fakat 2017 yılında ABD'nin başına geçen Donald Trump uyguladığı politikalarda dik duruş sergileyememiştir. Özellikle Kudüs'ün İsrail'in başkenti olma konusundaki yenilgi, ABD'nin tüm dünyanın gözü önünde teröre destek vermesi Çin, Venezuella, Türkiye başta olmak üzere uyguladığı yanlış ekonomik politikalar ve özellikle geçtiğimiz aylarda Venezuella'da darbe girişiminde bulunması gibi pek çok neden gün geçtikçe ABD'ye olan güvenin zedelenmesine neden olmuştur.

Donald Trump'ın Avrupa ziyaretleri öncesi ve sonrası aleyhine yapılan protestolar Trump'ın Avrupa da dahi sevilmediğini gösteriyor ki zaten birkaç satılmış ülke dışında ne ABD'ye ne de Trump'a karşı eskisi gibi ne sempati kaldı ne de güven.

(Amerika'nın Türkiye üzerinde oynadığı oyunları bir sonraki yazımda değineceğim)

Mustakim İNCE

İnegöl Anadolu İmam Hatip Lisesi 11.Sınıf.