Elhamdülillahi RabbilAlemin Vessalatü vesselamü ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmaiyn.

Yani bu ikisini birbirinden ayırmamız lazım. Şöyle diyelim; herhangi bir insan -sözün başında da söyledik- kendi dilemesine, tercihine, iradesine bırakılmış konularda Allah Teala'nın ve Rasulü'nün hükmü dışında bir hükmü tercih eder, O'na alternatif olarak O'nun rağmına başka bir hükmü tercih eder, onu hayatına hakim kılarsa, o hükmü doğru bulursa evet Maide 44-45-47. ayetlerin muhatabı olur. Ama böyle bir kastı yoksa hasbel kader böyle bir mağduriyet yaşamışsa ne yapacak? Kendisini oradan kurtaracak değil mi? Dolayısıyla şunu söylememiz lazım: Bir Müslüman elbette Müslüman olmanın tabi bir neticesi olarak yaşadığı ortamı İslam'la buluşturmak, İslam'ın diriltici soluğunu oraya götürmek
mükellefiyetindedir. Bunu ulaştırmakla, telkin etmekle emr-i bil ma'ruf nehy-i ani'l münker yapmakla mükelleftir. Eli geldiğince, dili döndüğünce, gücü çattığınca bunu yapması gerekir. Fakat bunu yaparken özellikle bizim gibi toplumlarda bir
anakronizme düşmemek lazım. Hemen yaşadığımız ortamla Mekke dönemi arasında bir paralellik kurulup, işte Mekke döneminde Efendimiz (s.a.v) şöyle yaptı, o müşrik topluma şöyle davrandı. Dolayısıyla biz de şöyle davranmalıyız. Ama bu toplum Mekke gibi arka planında putperestlik olan bir toplum değil ki. Bu toplumun üzeri küllenmiş olan cevherini biraz üfürüp, silip süpürülüp asli şekline dönülürse ortaya tam bir Müslümanlık çıkıyor. Bizim yaşadığımız ortamda bir takım insanları, bir takım kesimi, şirkle, küfürle vesaireyle itham etmeden önce onlara gerek şahsımızda hakkıyla yaşamak, gerekse tebliğ ederek İslam'ı anlatmak mükellefiyetimiz var. Biz bunu yaptık mı? İslam'ı hakkıyla temsil edebiliyor muyuz, hakkıyla anlatabiliyor muyuz? Bunları ne zaman yaptık, ne kadar süreyle yaptık?
Bu mükellefiyeti tam anlamıyla yerine getirmeden, bu toplumla iman-küfür münasebeti kurmak, bu toplumla çatışmak doğru değil.
Anlattığımız ve yaşadığımız konularda insanlar müşriklerin Ebu Cehil'in, Ebu Leheb'in direnciyle sizi karşılıyorsa buna diyeceğim bir şey yok. Efendimiz (s.a.v)'in sabrıyla biz onlara İslam'ı anlattık mı? Bir de bu var.
Karşı tarafı itham ediyoruz, karşı tarafa baştan bir tavır koyuyoruz, etiketliyoruz ama biz neredeyiz? Ne durumdayız? Biz bu toplumda Muhammedü'l-Emin imajı oluşturduk mu? Ne kadar gittik, ne kadar kime anlattık, İslam'ı kendi şahsımızda ne kadar yaşadık? Efendimiz (s.a.v)'in o toplumda oluşturduğu güvenin ne kadarını biz bu toplumda oluşturabildik? Bu toplumla çatışmaya dayalı bir ilişki kurmadan önce diyaloğa, tebliğe dayalı bir ilişki kurmamız gerekmiyor mu? Gerekiyor. Diyalog derken o zıvanadan çıkmış şeyi (Dinlerarası diyalog) kastetmiyorum; iki kişinin konuşmasını kastediyorum.
Evet, dolayısıyla Ahkamda Tevhid bahsini işlerken hukuki sisteme taalluk eden ahkam konusu aklımıza gelir. Ama ahkamda tevhidin tek boyutu burası değildir. Bir Müslüman için evet, aslolan Allah Teala'nın hükümleridir, Rasulullah Efendimiz (s.a.v)'in tebligatıdır. Bize kadar gelmiş olan Kur'an'dır, Sünnet'tir ve o çerçevede oluşmuş olan fıkhi müktesebattır. Ama biz bunları -bir tespit olarak alın bu söyleyeceğim şeyi- hayata yansıtmaya, yaşamaya ve yaşatmaya ne kadar layık isek Cenab-ı Hakk o kadar yaşamayı ve yaşatmayı bize nasip eder. Bizim liyakatimizle ilgili bir şeydir bu. Biz layık olursak, biz ehil olursak, biz hazır olursak Cenab-ı Hakk bizi o kıvama getirir ve o iklime bizi ulaştır. Ama biz ehil olmadığımız bir şeyi istiyorsak dönüp kendimize bakmamız lazım. Biz hazır, ehil, layık olursak Cenab-ı Hakk dünyamızı da o ahkam çerçevesinde mamur ve imar etmeyi bize nasip eder.
Ama ahkamda tevhidin tek boyutu bu değil. Bu işin bir boyutunda da Cenab-ı Hakk'ın bizim için dilediği, hepimiz için tek tek murat ve hükmettiği şey de var. Yani bize nasıl bir hayat dilemişse Cenab-ı Hakk nasıl bir kader takdir buyurmuşsa, bizim ona da teslim olmamız gerekiyor. İlgili yere geldiğimizde kader meselesini tekrar açacağız.(1)
(Devam Edecek)Fi emanillah.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  1. Ehli Sünnet Akaidi Muhtasar Tahavi Akidesi Şerhi (Ebubekir Sifil)