Seçimler bitmiş olsa da seçimler dolayısıyla kişiler hakkında konuşmalar devam ediyor. İleri geri mi dersiniz, yalan yanlış mı dersiniz, bilip bilmeden mi dersiniz, haddini bilmeden mi dersiniz, orasını bilemeyeceğim ama bizi kızdıran herkes konuşuyor. Buradaki "biz" kelimesi "ben" değilim. Bu sözlere muhatap birileri.
Geçen gün bir dostumla ayaküstü muhabbete daldık. Alışveriş merkezinin bir köşesindeyiz. Nasıl oldu da bu kadar kısa zamanda -konu dönüp dolaşıp demeyeceğim zira balıklama- siyasete daldık. Dudaklardan dökülüverdi tepemin tasını attıran o cümleler; "Kardeşim, iki dönemdir başkanlık yapıyor bir say bakayım ne yaptı. Hadi söyle, şu İnegöl'e ne kazandırdı?"
Kilitlenip kalmadım. Çünkü daha önce de böyle bir soruyla muhatap olmuştum. Zihnimi toparladım güçlü bir ses tonu ile "temiz bir şehirde yaşıyoruz, o çöp toplama kutuları çok güzel oldu mesela" deyiverdim. "Başak ne var, hadi söyle?"
Yenilen "pehlivan güreşe doymaz" derler, "bir başka hizmeti" söylesem "bir başkasını" isteyeceğinden emindim. "Kardeşim adam pırlanta gibi, bir pazar günü on sekiz düğüne gittiğini-son rekorunun yirmi iki olduğunu söylemişti- anlatmıştı. Düğünümüzde görüyoruz, cenazemizde görüyoruz. Bir mesaj atsan hemen döner, talep etsem imkan dahilinde temin etmeye çalışır, daha ne olsun, diye sıraladım. O an aklıma broşürlerde gördüğüm onca hizmet geldi ama onları sıralamanın yeri değildi bu küçük muhabbet.
Aslında birini savunmak değil derdim. Ancak gerekirse savunuruz da. Lakin bir hakkı yerine koymak, bir doğruyu beyan etmek de insanlık görevimiz.
Nasıl oluyor da gönülleri yukarıdaki sözleri kaldırabiliyor. Böyle cümleyi telaffuz için ya İnegöl'de yaşamıyor veya İnegöl'ü eski resimlerden hatırlıyor olmalı ya da art niyetli olup farklı siyasi görüşe sahip olmalı.
Başkan, bir İmam Hatip mezunu abimizdir. İHMED'in kurucu üyesi olmasının yanında öğrencimin velisi olması muhabbetimin olması için yeterlidir. Tüm bunların ötesinde yerinde söylenmemiş sözlere karşı tepki oluşuyor. Gönlümde doğal bir refleks gelişiyor.
İnsan ruhu ya da fıtratı demeliyim, dürüstlüğe ve adalete ayarlanmıştır. Fıtratı, kendi tarafını -siyasi görüşünü, fikrini, partisini, hizbini- tutabilir. Kendinden olana saygı ve bağlılık, adaletten ayırmamalı insanı. Karalamak başka, hakkı olmak başka bir şey.
Böyle dostlara diyorum ki, "hadi, seni bu akşamdan tezi yok belediye başkanı yapalım, neler yapardın?" Hazırlıksız yakalanmıştı dostum, bu kadar çabuk başkan olmayı planlamamıştı. Ufak tefek birkaç kalem iş sıralıyor. Onlar oluverdi mi "belediyecilik tamam" diyor.
Ufku dar insanlar, kendisini, sokağını, mahallesini ve içinde bulunduğu kısa zaman dilimi düşünmektedir. Sert, keskin ve pozitif konuşamayan dostlarımla daha az konuşmaya çalışırım. İnsanı yoran bir dilleri ve doğruyu tartmayan bir mantıkları var sanki. Onları da anlamak için çaba sarf etsek de tartışmanın fitili ateşleniyor. Bu tartışmalardan dostça ayrılmak lazım. "Hayırlısı olsun" millet böyle buyurdu.
İnegöl'ün büyük bir kasaba görüntüsü verdiğini söylemem gerekiyor. Türkiye'deki 40 ilden daha büyük ve uluslar arası fuarlar yapılırken neden uluslar arası sempozyumlar, paneller, şiir geceleri yapılmıyor diyeceğim. Maalesef bunlarda yapılıyor ancak dinleyecek adam bulunamıyor zaman zaman.
Her şeyimiz var, diyesim geliyor içimden ancak insanın olduğu her zaman ve zeminde "sorunlar bitmez." Önemli olan bunlara iyi niyetle yaklaşmak gerekir. "Alinur başkan ne yaptı?" sorusunun cevabı aslında çok kısa olacaktı, lakin farklı noktalara çekilmesinden çekindiğim için lafı uzattım biraz af ola.
.