Efendimiz (sav)'in doğum günü vesilesiyle Onun ismini dilimize vird yapmanın derin hazzını yaşıyorum. Geçen akşam dostlarla birlikte yine O'nu (sav) andık.

Doğumu beklenen bir insan, her zaman yakınlarına/ sevdiklerine sevinç ve sürür verir. Ancak bu gece beklenen, sıradan biri ve herhangi babanın oğlu değildi. Onu (sav) tüm insanlık bekliyordu. Özellikle Ehl-i Kitap bunu çok iyi biliyordu. Zira kendilerine gönderilmiş kitaplarda da hem ismi yazılı hem de nebiler ve resuller Ondan (sav ) haber vermişlerdir.

Vakt-i zamanında Hıristiyanlar, İsa (Mesih) gelecek ve bizi, sizin zulmünüzden kurtaracak, diyorlardı zalim Herot ve adamlarına. Yine Akabe kayalıklarında Efendimizle görüşen Medineli muhacirler , Medine'deki Yahudilerin "gelecek olan bir peygamberden bahsettiklerini" dinlemişlerdi. Akabe'de ellerinden tuttukları zatın, peygamberliğini onaylarken, tüm Arap kabilelerini karşılarına alıyorlar ve cennete talip oluyorlardı.

Bu tarihi bilgileri tekrar etmek yerine Efendimizi (sav) nasıl ederiz de hayatımızın ortasına yerleştiririz? Nasıl olurda onunla berabermişiz gibi yaşayabiliriz vakitleri? Nasıl, Ona (sav) derdimizi sorup, ondan cevap alabiliriz? Günlük meşguliyetlerimiz içinde ondan direktifler alır da Onu yaşayabiliriz.

Yolda ilerlerken sokaklarda maç yapmış çocukların geride bıraktıkları taş vb. insanlara zarar veren şeyleri kıyıya koyabiliriz, Efendimizi (sav) anarak. Çevremizde sevdiğimiz insanlara "Seni, Allah için seviyorum" deyiversek, o da bize "Uğrunda beni sevdiğin Allah da seni sevsin" diye mukabelede bulunsa. Bazen aç kalsak karnımıza taş bağlamadan. Ona (sav) bir çağrı atıversek cep telefonundan diyeceğim komik kaçacak. Ancak öyle buyurmuyor mu Efendimiz (sav) ? "Kim bana salavat getirirse Allah, ruhumu cesedime iade eder ve ben de selamınızı alırım." Şimdi bir salavat getirelim.

"Ölülerin ardından kötü konuşmayalım ki diriler incinir" sözünü dinleyip insanları incitmeyecek nazik narin cümleler kurabilsek. Bir gaza davetine varımızla yoğumuzla kendimizi feda edebilsek. Ona (sav) saplansın amacıyla savrulmuş bir ok veya mızrağa elimizi uzatamazsak bile ona uzanan dilleri koparıversek?

Onu içimize almak için nasıl düşünmeliyiz?

Mesela; hayatı kazandığımız, çoluk çocuğumuzun nafakasını çıkardığımız bir işe girmemize vesile olan büyüğümüzü unutur muyuz? Hayır. Her vesile ile ona dolu dolu dua ederiz. İşte Efendimize (sav) olan saygımız böyle olmalı. Bize, insanlığımızı ve ebedi bir mutluluğumuzu, her sıkıntıya rağmen vazgeçmeden, sunan Efendimize (sav) saygıda kusur edebilir miyiz? Haşa...

Bir gün Efendimize (sav) gitsek ve arzumuzu dile getirsek. " Ya Resulullah bu dünyada seni özlediğimiz de çardağımızda çıkıp yanınıza gelebiliyor, doya doya bakabiliyoruz. Cennette ise sizin makamınız yüce olacak, sizi görebilecek miyiz dediğinde?" O (sav) "Kişi sevdiği ile beraberdir" buyurur. Kur'an'da "Ey Resulüm de ki; "Allah'ı seviyorsanız, bana itaat edin" buyuruyor.

Kuru ve boş seviyorum kelimelerinin bir kıymet-i harbiyesi yok. Sevmek, bağlılığı ve itaati gerekli kılıyor. "Ey Allah'ın Resulü seni çok seviyorum" diyen birisine Efendimiz (sav); "öyleyse belalara hazırlıklı ol" demiş. İman ve sevgi hemen imtihana çekiliyor. Çünkü İblisin fitne fesadı çok.

Ülkemin içinde bulunduğu karmaşık duruma Efendimizin (sav) nasihatlerini dinleyerek çıkış aramalıyız. Onun sünnetini, getirmiş olduğu İslam Kardeşliğinin kıymetini bilerek ülkemizi ve İslam ülkelerini yükseltmeliyiz.

.