Hepinize selamlar olsun;

Güzel İnegöl'ümüzün güzel yürekli insancıkları.

On dakikada bir ülke gündeminin değiştiği bir atmosferde yerel gündeme dair bir şeyler karalamak oldukça güç geldi nedense bu hafta.

Ülke gündemi "VER PAPAZI, DÜŞÜR DOLARI" filan derken, belediyemiz tüm kadrosuyla ve cansiperane bir şekilde kentimizde ne kadar düğün, açılış, merasim vb. varsa ihmal etmedi. Eeee nede olsa proje üretsede üretmese de yüzde 1500 oy her seçim cepte.

Hmm bak bu konu olmadı.

Yok yok, sıkıcı bu konu.

Hem herkes halinden memnun ki her seçim gözü kapalı oyluyor bu kadroyu....

Bence daha toz pembe bir şeylerden yazayım bu hafta.

Meselaaaa..??

Aşk?

Hmmm olabilir...

Neden olmasın.

Aşk mühendisileri der ki;

"Aşk kadının kalbine kulaklarından, erkeğinse gözlerinden girermiş. O yüzden kadınlar duyduğuna, erkeklerse gördüklerine aşık olur"

Belkide o yüzden neredeyse tüm şairler erkektir.Ya da benim bildiğim sağlam bir kadın şair yok.Sizin varsa söyleyin de bileyim...,

Ha bak kadınlara da haksızlık etmemek adına en azından şiirlere ilham kaynağı olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim istedim.

İlham konusu asıl mesleğim tasarım da olduğu gibi şiirde de son derece hayati.

Kimi durup dururp dururken üretibildiği gibi kimi de benim gibi sıksık fikir kabızlığı çekebilir. Sezen Aksu gibi yaşadığı şeyleri kaleme alıp korkunç bir ticari ve sanatsal başarı yakalamış insanlar da yok değil hani. Ki ben onları her daim kısım kısım kıskanmışımdır.

Ve bir o kadarda hayretle bakmışımdır. Ne demek yani uçurumdan düşmeyi betimleyebilmek için illaki o acıyı yaşamak, içselleştirmek mi? gerek...

Aşka dair konunun girişini yapabildiğimi düşünüyorum ancak gelişme ve sonuç konusunda çuvallamak üzere olduğumu da fark etmedim de değil.

Sanırım teorik kıısmda hepimiz oldukça başarılıyken de olay pratiğe dökme noktasına gldiğinde hepimiz çuvallıyoruz.Son yıllardaki boşanma oranlarını göz öününe aldığımızda bu tezim doğrulanyor gibi.

Peki neydi bizi bizlerden koparan şey.

Medya?

Sosyal medya?

Neyse neyse biz bu işi de sosyologlara bırakalım. Bizim alanımız değil.

Ama tecrübelerime dayanarak diyebilirim ki; İnsanlar ilk gördüklerinde aşık olduğu insanları sonradan kendi isteklerine göre değiştiriyorlar. Sonrasında karşısında tam da onun istediği gibi biri olan ancak asidi kaçmış kola gibi hissetiren biri ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu da olayın tüm büyüsünü kaçırıyor.

Siz siz olun her insanı olduğu gibi kabullenin. Yoksa yalnız kalırsınız. Hemde kızıl kıyamet bir kalabalığın içinde.

Sanırım farkında olmadan gelişme ve sonuç olayını da kotardım.

Afferim bana!

Kendi yanağımdan mıncık alıp kendimi takdir ettim.

"Aman Rab'bim; Bu ne megolaman biri" diyerek sakın bir kaç cümle önceki önermemi göz ardı etmeyin.

Ve sizde şu gavur kişisel gelişimcilerin dediği gibi "motivation yourself" olayını unutmayın!

Yani sıksık kendinizi motve edin!

Abartmamak koşulu ile tebükü...

Bu fakiri de bu şekilde kabul ediverin.

Hem en azından bu yazıyı okurken yüzünüzde oluşan mütebessüm simanın mimarı kendileri...

Vay be!

Başardım sonunda!

Çok basitmiş gibi görüne aslında benim için son derece zor olan "AŞK" konusunda da birkaç lakırdı edebildim.

Hayır hayır;Düşündüğünüz şey olmayacak.

Tekrar makas almayacağım kendimden.

Yazıyı tadında bırakıp usulca veda edeceğim.

Aşkla kalın.... (Öyle bir şey mümkünse tebükü)