"Yolu aşka dönmüş almalı ya da gönlü aşka düşmüş olmalı" cümlesini duyduğunda öz nefsinin de böyle olmasını ummuştu. Gönlü aşka düşsün istiyordu. Eğer gönül meylederse, yolda o tarafa dönerdi, bunu biliyordu. Aşka niyetlenmişti.

Ancak aşkın ne ve nasıl olduğunu merak ediyordu. Kime, kimle sormalıydı bu muammayı? Mecnun'a mı, Ferhat'a mı, yoksa Mevlana'ya mı Yunus'a mı? Bildiği kadarıyla bazıları Leyla'ya, bazıları Mevla'ya yönlendiriyordu.

Belki de Leyla'nın aşkı bir basamaktı, bir eşikti veya bir önsözdü. Her yürek Mevla'yı hemen sevebilecek nitelikte değildi. Özellikle çıkarcı, korkak, bencil karakteri ağır basan ruhlar için Mevla'nın aşkı ulaşılmaz bir zirveydi, kim bilir.

Aşkın ne olduğunu Yunus Emre'ye sormaya karar verdi genç adam.

"-Aşk nedir Ey Yunus? Sen ki aşk sultanlarıyla oturdun kalktın. Bana Türkçe anlatsana Ey Yunus?" diyesi geldi. Tabi doğal olarak okuduğu şiirlerden alıyordu cevabı. Yunus Emre'nin her dizesini bir bir okudu,düşündü. Düşündü okudu...

"İşitin ey yarenler," diye başladı Yunus Emre... O söylediği zaman tüm insanlara, tüm çağlara seslenir gibi konuşurdu. Sözünü duyanlar, duyacak ve duyuracak olanlar ancak gönülden sevdiği yarenleri alabilirdi. Kitapta, Peygamberler tebliğ ve davet yapacakları zaman diyorlar ya "Ey kavmin" Efendimiz de (sav) "Ümmetim, ashabım" buyururlar. Muhatabına göre hitap cümlesi, aklın, örfün göstergesi bir sözbaşı.

Kıymetli nesnedir aşk. Değeri olan, herkes tarafından, her çağda -hatta sahtesi bile- kıymet gören bir şeydir aşk. Ne olduğundan önce, değerini bil ki ona göre dinle, öğren, bil. Kıymetli-değerli bir şeydir. Herkese nasip olacak bir şey değildir. Özellikle gönlünü bu işe hakkıyla düşürmeyenler için. "Geçerken uğradım" diyenler için değildir bu mühim mesele. Bu, gidip de dönüşten bahis açmayanların" yoludur vesselam.

Değmelere bitinmez (yazılmaz) yani seçkin insanlara bile nasip olmayabilir bu aşk. Eğer bir aşk gelip senin gönlüne dokunduysa sana büyük bir talih kuşu konmuştur. Uyanık ol, kendini çekme. Korkak alıştırma yüreğini, sevdiğine güven çık yola, seni terk etmez bir sevgilinin ardından git.

Hürmetli nesnedir aşk." Değerli olduğu kadar hürmete layık bir iştir. Alelade, sıradan, basit bir şey değil. Dur, düşün, hisset, kendine gel ve şimdi, denilecek bir seviye söz konusudur.

"Burasını anladık" dedikten sonra genç adam "aşkın tesir veya tesirinin vasıfları ne ola ki Ey Yunus?" diye sordu.

"Hem cefadır hem safa" onun varlığıyla sen çok sıkıntı çekersin ama bir o kadar da memnun bahtiyar olursun. Onun derdi aynı zamanda dermandır. Onsuz hayatın ne rengi vardır ne tadı. Mantıkta "bir şey aynı anda hem kendisi hem de başkası olmaz" derken bu iş yani aşk işi mantık dışıdır. Öyle düşünülür. Hem dert hem devadır. "Zıtlar" hakkında her zaman bir "karşıtlık" söz konusu iken burada "zıtlık" birbirisinin "aynısı" olmuştur. İyi ki aşk gibi bir dertli devaya düşmüşüm, dedirtir.

Aşk iledir Mustafa, "Ey Muhammed seni sevdim, yarattım alemi demiş ya Rabbimiz" işte öyledir. Aşkın yansıyan sebebi Efendimiz (sav)'in sevgisidir ama kaynağı Rabbimizin ilim ve iradesidir. Aşk olmayaydı, her türlü acıya, baskıya, işkenceye dayanıp İslam'ı yayabilir miydi Canım Efendim?

Devletli nesnedir aşk. Mutluluk ve refah dolu bir nesnedir aşk. Aşk ve sevgi insanın gönlünde güçlü bir devlet gücü gibi yani yaptırım gücü oluşturur. Devlet gücü gibi etkisi vardır. Bir insanı kendine aşık ettin mi? Onu kul diye her işinde memnuniyetle hizmetkar kılarsın. Onun gücü senin olur. Bir emrinle her şeyi yapar. Buda büyük bir saadet getirir.

"Ey Yunus, aşkın tesirlerini de merak ediyorum" dedi genç adam?

Yunus Emre'den dinler gibi oldu genç:

Bak neler yapar aşk. Bunları görürsen bil ki dağlar taşlar ve dahi sultanlar aşkın etkisi altındadırlar bilesin. Aşk ateşi onlara dokunmamış olsa bunlar mümkün olacak şeyler değildi?

Dağa düşer kül eyler, Musa (as) Allah'ı görmek istemiş, buna takat getiremezsin demiş. Öyleyse dağa bak denmiş, Allah (c.c) dağa tecelli edince dağ, un ufak olmuş. Sağlamlığın, gücün, aşılmaz olanın sembolü dağ, aşk sebebiyle kül gibi hafif ve değersiz bir hale gelir az daha yok olacakmış gibi.

Gönüllere yol eyler, kanlı bıçaklı düşman iken birden can ciğer dost ediverir insanları. Aşkın ne büyük değiştirici özelliği vardır. Gerçi aşk bitince de tersi zuhur ede. "Ölürüm senin için" diyenler aşkın bittiği noktada birbirini öldürebiliyorlar.

Sultanları kul eyler, İbrahim Ethem'in Allah'ı bulma serüveni böyle başlar. Kuştüyü yataklarda Allah'ı bulamayacağı, onun için her şeyden vazgeçmesi gerektiği, ayrıca tahtını bile terk etmesi gerektiği söylenir o da Sultanoğlu Sultan iken dervişliği seçer. Kendisinin yaptırdığı camide bir gece bile kalamaz. Kul ve köle gibi kovulur kapılardan. Ordulara söz geçiren kudretli liderlerin aşk karşısında boyun kırdıklarını ve her istediğini yerine getirdiğine şahit olunmuştur.

Hikmetli nesnedir aşk. Hikmet; bilmesek de bir hayır bir güzellik umulan halleri vardır, denir. Ayıca hikmet bir nurdur ki, hak ile batılı ve hayır ile şerri birbirinden tefrik eder. O öyle faydalı bir ilimdir ki, insanı, salih amellerle Cenab-ı Hakk'a yaklaştırır. O'nun sevgisine ve rızasına mazhar eder. Allah'tan hakkıyla korkup, yasaklarından sakındırır. Zira, "hikmetin başı Allah korkusudur."

Hükema ise; "Hikmet, alemin ahvalini derinden derine tefekkür etmektir." demişlerdir.

Firkatli nesnedir, Kuvvetli nesnedir, key odlu nesnedir ve nihayet lezzetli nesnedir aşk diyerek aşkın bin bir hali anlatılmıştır. Bazı ayetlerin sonunda anlatılan konuya uygun bir-iki esmaü'l hüsna -Allah'ın güzel isimlerinden- kullanılır ya, aynı usul takip edilmiş ve ayrılık dernek feryat ile ahı; kuvvetli derken, denizleri kaynatmaktan, kayaları söyletmekten bahseder... Ateşle dağlayan derken ciğerleri pişirir, der. Dostu ile toylarken bir lezzetten bahseder. Söz uzar gider bu mecliste. Bitirmek gerekirse son cümle söyle olsun dedi Yunus, genç adama;

Ya yolun aşka dönsün ya da gönlün aşka düşsün