Her gün okuduğumuz gazeteleri endişe ile takip ediyoruz. Bir tarafın saldırgan bir tutumu diğer tarafın anlayışla, sabırla, idare etme çabasına şahit oluyoruz. Elinde kalem bulunduranlar -ki artık tuşlara basanlar demeliyim- mevcuttan öte cümleler kurunca okurun gözlerinin açısı büyüyor.

Haddi aşan cümleler, adalete ayarlı yüreklere sıkıntı verir. Boğuluyormuş gibi eder insanı. Kafaları ve kalpleri ayıran sözleri yayımlayan gazeteler, kendinden olanı korumak adına yazıyorlar tabii. Tüm bu olanların ardında hayal aleminde bir dünya kursak ve düşünsek şöyle:

Bu kadar atışma sonunda gücünü gösterdikten sonra kırılan bir aynanın görüntüsü artık net olur mu? Gönül aynasına yansıyan görüntü hep şaşı gözün görüntüsü gibi olacaktır. Hayata bakışı aynı, çıkış noktası aynı, nihai hedefi aynı olan insanların araya bu kadar mesafe koyması geri dönülmez noktaya taşır.

"İyilik yap denize at, mahluk bilmezse Halık bilir" sözü gizli iyilik yapanlara yol gösterir. Geçmişte oldukça fazla iyiliklerini görmüş insanlara, bu tarz tutum sergilemek problemli yaklaşımdır. Tarihsel çizgisinin dışına çıkıp başka mahallerden öğrenilen oyunlarla sahne almaya benziyor.

Her gün aynı gazeteyi okuyan bir genç olarak, yıllar önce nasıl hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyorum. Hatırını yüce tuttuğum insanlar neden bana böyle bir duyguyu tattırdılar ki. Gençlik, heyecan dolu. Coşkun akan bir ırmak misali, nereden yol bulsa akıp gidecek. Bu heyecanlı nesle her gün aynı propaganda ile gaz vermek neyi getirecek, neyi kazandıracak.

Söz dinlemez, minderden kaçar bir tavır geliştiren ve bir bütünmüş gibi görüntü verenler siyasetin karşısında hak arama yöntemlerini iyi tespit etmeliler. Milletin kalbi ikiye ayrılmıştır. Ama dışarıdan bakanlar kimin daha soylu direniş gösterdiğini izliyorlar. Dindarların kavgasını görmemişti diğerleri. Bakalım inançlarının öngördüğü kurallara bağlı kalarak mı devam edecekler yoksa belden aşağı vuracak ve çirkinleşecekler mi?

Kızmak, insanın gözünü kör eder. Ölçü tanımaz hale getirir. Elinden alınmak istenen oyuncağına aşırı sahiplenmesi çocuk dünyasının bir özelliği ve güzelliğidir. Ancak çocuğun elinden bir şey alacaksan diğer elinle de bir şey uzatırsın. Çocuk ona uzanırken diğerini bırakır.

Şimdi ellerine farklı imkan verilenler, onu elinin tersiyle itip çarpık düzenlerin uzantısı olan yapılanmaları korumaya çalışıyor. Okullar da dizayn edilmeli, dershaneler de dizayn edilmeli. "Sen kazandın-ben kazandım"ı olmayacak bir haldeyiz.

Devlet okullarında o kadar çok sorun var ki dershane bunların bir çoğuna dokunamıyor bile. Konuşulanlar ve yayınlananlar perdenin önü, söylenmek istenenler ve savunulanlar arka planda kalıyor. İçi-dışı bir konuşmalar istiyoruz. "Aslında hükümet bunu yapmak istiyor" ile "aslında cemaat bunu yapmak istiyor" denilenleri manşetlerden okumak istiyoruz.

Hz. Mevlana der ki, "Sen testileri hele bir kır, bak, sular nasıl bir yol tutar gider" Belki de cemaat bir testi, devlet başka bir testidir. Su taşımak istiyorsak bunlara mecburuz. Ancak öze inmek istiyorsak, mücadelemizin ardında o niyeti saklıyorsak, hep birlikte o alanda mücadele edelim.

Devlet, sen ne yapmak istiyorsun? Geleceğimi, vatanını seven, millete hizmet eden inançlı nesillere teslim etmek.

Cemaat, sen ne yapmak istiyorsun? Cevabı ne olacak dersiniz? Farklı bir şey değil. Peki güvensizlik aşılayan kim? Bunca benlik, bunca egoizm pompalayan kim?

"Nefsini arındıran kurtulmuştur." Bu çatışmada nefsani davranmayanlara hak veriyorum.

.