Cevabı çok basit bir sorudur bu. Kocaman bir "EVET" diyoruz, hiç tereddüt etmeden. Zira bizim inanç ilkemiz; "Hz. Muhammed (sav)'den gayrisi masum değildir." Efendimiz (sav), Rabbimiz tarafından koruma altına alınmıştır adeta.
Siyer okumaları yapanlar şu olayı da bilirler. Hani hurmaların bakımı konusunda bir fikir/talimat vermişti sahabeye. Onun (sav) sözünden çıkarlar mı sahabe efendilerimiz. Sonuç olumsuz olduğunda "Dünya işlerini siz benden daha iyi bilirsiniz" demişti.
Aslında bu konularda suçun çoğu tabi olanlarda, yönetilenlerde. Liderlerini, hocalarını, ağabeylerini, komutanlarını oldukları gibi görmezler. "Yüceltmek" her millette vardır belki. Zira o, bizim gibi sıradan biri değildir. Sıradan olsa biz, niye tabi olalım ki. Niçin başıma lider olsun ki eğer sıradan ise.
İnsanlar, peygamberler hakkında bile "bu nasıl bir peygamber ki bizim gibi çarşı pazarda dolaşıyor" diye itiraz ediyorlar. Bakar mısınız, illa farklılık bekliyorlar. "Bu da bizim gibi insan" diyorlar. "Bize bir melek gönderilmeliydi" diye itiraz ederler. Yeryüzünde insanlar yaşadığı için Allah (c.c.) insan olan bir elçi göndermesi gayet mantıklıdır ve doğrudur. Eğer melek gönderilmiş olsaydı yeryüzüne, helak sebebiyle gönderilirdi. Lut (as) kavmine gönderildiği gibi.
Burada söz konusu olan şudur: Küçük insanların yükseltgeyen bakışları, onların aşırı sevgileri, aşırı nefretleri ölçüyü bozuyor. "Değer verme" soyut bir kavramdır. Bir davranışın "değeri" de soyuttur. Bir anlam yüklemesi olacaksa bunu, Yaratıcı, zamandan ve mekandan bağımsız, evrensel boyutta ortaya koymuş olması gerekir. Ki öyle olmuştur ve öyledir zaten.
Allah'ın huzurunda bir tarağın dişlileri gibi eşitsek "hak" noktasında, Efendimizden (sav) öğrendiğimiz mütevazı cümleleri kullanmalıyız.
Başbakan da bir insandır, o da hata yapar demek istemiyorum. Hata yapabileceğini kabul ettirmek isteyenlerin niyetleri ne olabilir ki, diye düşünmek istiyorum. Yanlış yapanların ardından gitmemek, onu desteklemenin doğru olmayacağını söylemek ve aklımızı küçük görecekleri korkusuyla bazı ön kabuller ve savunmalarımız olur.
Evet, hata yapabilir. Ancak olaylara nereden baktığınız, nerede durduğunuz önemlidir. """""Yusuf (as)'a şeytan gözüyle bakanlar onu tabii ki güzel görmez" diye bir cümle okumuştum Gülistan isimli kitapta.
Peygamberleri yücelterek onlara uymanın zor olduğunu belirtmek isteyen zihniyet çok sinsi bir tutum ortaya koyuyor. Hata ile donatılmış insanların hainlik yapması doğru değildir.
Başbakanın, sıradan bir insan gibi davranmasından halkın yüreğindekileri hissetmesine kadar tüm süreçlerde sevilen bir başbakan nadir çıkarmış bir milletiz. Özellikle Cumhuriyet döneminde milletten çalınmış bir devlet görüntüsü, kendi milletiyle çatışan bir devlet anlayışından ayrılmış bir devlet algısı oluşturan bir adamdan söz ediyoruz.
Önce insan diyen biridir başbakan. "Çay demledim cancazım, gel de birlikte içelim" diyen teyzeye "geliyorum can cazım" diyen bir başbakan var. Politikanın çamurlu patikalarında ilerlerken paçalarına çamur bulaşmış olabilir. Bazen yalpalayabildiği gibi, bazı hataların kaynağı başka şeyler de olabilir.
"Pire için yorgan yakmanın" doğruluğunu kaç akıl kabul eder ki?
Muhalefete şartlanmışlar, pire dediğin "şu kadar yolsuzluk" diyeceklerini duyar gibi oluyorum. Kar ve zararı hesaplayanlar için yorganın ne manaya geldiği daha önemlidir. "Yorgan giderse, kavga biter" sanılmamalıdır. Yorganın sahibi millettir. Eliyle savurur atar gerekirse yorganı.
Sevilen, seven, çalışan, hizmet aşığı bir insanı sevememenin bahtsızlığını herkes yaşayamaz. Ancak şartlanmış, yönlendirilmiş kafalar, daraltılış düşüncelerin sahipleri alabilir.
"Sen gözlerini yumuyorsun diye gece olmuyor" diyor Mevlana. Ufku kaplayan engeller ve şüpheler ancak samimi olmakla dağılır. Matematik bilen bir vatandaş olarak yapılmak istenenle, yapılanlar arasındaki toplama çıkarma işlemini fark edebiliyorum. Matematiğim iyidir ve's selam.
.