Niye yazıyorum bu meseleyi, bilmiyorum desem inanmayın. Zira bu beyin ve onun işletim mekanizması akıl sorar ve cevap arar her meselede. Soruyu sorarken cevapta belirmeye başladı ve sizinle paylaşıyorum işte.

Aslında bir hikaye vardı bir vakitler okuduğum. Adamın birisini rüyasına çok güzel bir yere götüreceklerini söyler melekler. Adam çok sevinir güzel yerler göreceği için. "Lakin" der melekler "bir şartımız var: Bunu kimseye söylemeyeceksin." Adam şöyle bir düşünür. "kimseye anlatmayacaksam o güzelliklerin ne önemi kalır ki. Paylaşmalıyım, anlatmalıyım ki kıymeti olsun. Oralarını anlatırken bir kez daha mutlu olmalıyım der. Ve şartı kabul edemeyeceğini söyler.

Galiba ÖNDER İmam Hatipliler Kurultayında yaşadığım güzellikleri paylaşmasam eksik kalır. Yazmamayım mı yani nasıl bir mekanda kaldığımızı. Yazmamayım mı yani neler neler yediğimizi? Yazmayayım mı kimlerle tanıştığımızı, kimleri dinlediğimizi, neler öğrendiğimizi ...?

Büyükler der ki "yediğin içtiği senin olsun gördüklerini anlat." Yalnız yediklerimi de yiyemediklerimi de gördüm. Onları da anlatmayayım mı? Nükte olsun...

Cennette misali bir beldeden bahsetmeliyim. Kaldığımız otel "Müslümanlar dünyevileşiyor, değerlerimizi bu dünyevileşme bitirir. Müslümanlar dünya rahatına daha çok düşünür oldu" diye yapılan eleştirenlere hak verecek kadar güzel bir mekandı. Yüzme havuzları, eğlence yerleri, kafeteryalar vb. her birinin çeşit çeşit olduğu bir ortamdı.

Geçelim bunları...Bunlar her faninin fark edeceği şeylerdir. Asıl bizi biz yapan değerlerin anlatıldığı muhabbetlerdi yüreğimizi ve zihnimizi coşturan. Neler dinlediğimi ve nelere hayran olduğumu paylaşmak isterim kısaca.

İlk önce Haluk Dursun Hocamızın anlattıkları mest etti. "Muharrem ayında şeffaf bardaklarla su içmek edep dışı görünürdü" deyince ayakta iken yanı başımdaki sandalyeye çöktüm. Bu ne büyük bir incelikti. Bilmeyenler, "ne var ki bunda" diyeceklerdir. Tabi cehaletin gözü kör olsun. Muharrem ayında o meşum Kerbela olayı gerçekleşmiştir ve Peygamberimizi (sav)'in sevgili torunu Hz. Hüseyin ve akrabalarından 72 kişi şehit edilmiştir. Yakın bir yerde gürül gürül akan Fırat nehrinden bir avuç içilmesine müsaade edilmedi Kerbela Şehitlerine. Susuz bırakılmış onca şehit Rahmanın katına uçmuştu o halleriyle. Yıllar önce okurken gözyaşlarına gömüldüğüm bu olayı hatırlayınca sandalyeye oturmak zorunda kaldım.

Etkilendim ne yapayım? Yezid'in zulmü, Rey valiliği gibi bir makam için Ömer bin Sad bin Ebi Vakkas komutasında işlenmiş bir cinayetti.

Neyse, başka başka inceliklere de işaret etti, onardan da bahsedeyim. "Hanımları uğurlarken "saadetle gidiniz" erkekleri uğurlarken "selametle gidiniz" denirmiş. Hani kapı tokmaklarının farklılığı gibi... Erkeklerin çalacağı tokmak ile kadınların çalacağı tokmağın bulunması gibi. (Tabi zamanımızda bu inceliği kadın erkek ayırımı diye yorumlayacak zavallılar çıkacaktır.)

Hocanın tatlı anlatımına hayran oldum. Edeb dolu hali diline yansımış. Kibarlık kelimelere bir kıyafet olmuştu. Bu incelik bir hasbıhal ile anlatınca her şey yerine oturdu. Padişah saraydaki ağayı (genel müdürü) çağırmış hasbıhal etmek için. "Ağa de bakam kıyafet miyafet diyorlar, nedir bu kıyafet miyafet? "Efendim" demiş Ağa, "kıyafet siz devletlümüzün giydiği, miyafette biz kullarının sırtındakiler" demiş. Padişah: "Peki, demiş yemek memek diyorlar nedir bu yemek, nedir bu memek?" diye sorunca aynı bağlamda cevap vermiş Ağa: "Yemek siz devletlümüzün yediği, memek te biz gibilerin yediği taamdır." Asıl soru bir bomba tesiri ile orta yere bırakılmış padişah tarafından pimi çekilmiş olarak: "Ağa de bakalım bu padişah madişah diyorlar, ne demek bu padişah, ne demek madişah? Ağa: "Her soruya cevap vermek zorunda mıyım?" diye kibarca reddetmek istemiş. Padişah izahat istemiş ısrarla. O vakit Ağa tehlikeyi göze alarak; "padişah sizden öncekilere derler Efendim" demiş.

Daha ne anlatayım Kurultayla alakalı, bilmiyorum. Dolu dolu geçen konuşmalar arasında ÖNDER Başkanı Halit Bekiroğlu'nun Bilgi ve Hikmetle başlıklı manifestosu harikaydı. Onu burada ne özetlerim ne de kapağını aralarım.

Hele hele beyninin V kayışı atmış, manyak tespitleri ve kurduğu her cümlesiyle icaz sanatını icra eden Yusuf Kaplan Hocadan bir cümle aktarıp bitireyim: "Biz bugün Müslüman olmanın coşkusunu" yitirmeye başladık..."