NOT: Bu yazı Arefe günü yazılmıştır. Bayram günü gazetemiz çıkmadığı için yayımlanamamıştır.

Mübarek on bir ayın sultanı bizleri öksüz kodu da gitti. Bir zamandır "elveda ya şehr-i Ramazan, elveda" ilahileri minarelerin şerefelerinden semalara savruluyor. O sesler savrulurken gönlümüzde bir buruk acı, sevinç ile tebdil-i mekan eyliyor.

İçimizde derin bir bayram sevinci bir o yana bir bu yana uçuyor. Kadınlarımızın başını çektiği büyük temizlik operasyonu hızla sürüyor evlerde. Bayram telaşı derunumuzdan fışkırıyor ve adeta etrafı sele veriyor.

Ramazan orucu nasıl ki bedenimizi tertemiz etti, ellerimiz de evlerimizi tertemiz ediyor. Malum Efendimizi (sav) buyuruyor ki; "sizin en hayırlınız ailenize yardım edendir." Bu prensip gereği elime bir fırça geçiriyorum ve önüme ne gelirse temizliyorum. Ufak bir el atayım derken saatleri dolduran bir çabalama.

Bir taraftan temizlik devam ederken bir taraftan da hatim okunuyor radyoda. Güzel sesli hafızlardan son cüz harf harf dökülüyor gönlümüze. Kollarımız bir fabrika aparatı gibi ileri geri, aşağı yukarı çalışırken deterjanlardan yayılan hoş kokular mest ediyor insanı. Bayram hazırlıklarının hemen hepsi gelecekler misafirler için yapılıyor.

Baklava açılmıştır günler öncesinden arefe günü şerbeti dökülecektir. Bayram günü büyüklerini, akrabalarını, eşini, dostunu ziyaret edenler çatalları batırırken baklavalara "ellerine sağlık çok güzel olmuş" "aynen annemin tatlısı gibi olmuş" "şerbetini çok güzel ayarlamışsın" "Allah razı olsun, afiyet olsun" cümleleri dökülür odanın ortasına.

Gençlere sıkıcı gelen ve uzayıp giden hatır sormalar, dudakların yıpranmasına sebep el öpmeler, sarılmalar, yanaklardan makas almalar, kapı kapı gezip para toplamalar ve daha neler neler... Büyük bir hareketlenme alır başını gider.

Rabbim tüm insanların, tüm toplumların birlikte mutlu bir gün geçirmelerini dilemiş olmalı ki milletlerin kültürlerinde karnaval, kutlamalar veya bayramlar gibi güzel günler icra ediliyor. Bildiğimiz kadar İslam öncesi Medine toplumunda iki bayram günü vardı. İslamiyet'in kabulünden sonra da Cenabı Allah iki bayram ikram etti. Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı.

Mutlu günlere inanmış gönüllerin her biri hazırlık yapmıştır şimdi. Bayramlıklar alınmıştır, ütülenmiştir. Hepsi yakışmıştır. Hepsi uymuştur. Herkese yetişilmiş yetimler, Suriyeli misafirler unutulmamıştır. Said Abi ve ona yardımcı olanlar canla başla çalışıyorlardır. Zekat ve fitre verecek insanlar aranmış bazen de zor bela bulunmuştur.

Evinde aile büyüğü ile yaşayanlar, torunları, oğulları ve kızlarını beklemektedirler. Bozuk paraları ceplerde hazır tutulmaktadır. Nasibi olan kavuşacaklarıdır. Şekerlerlikler doludur, zile basan minikler için uzatılmıştır. Çikolatalı şekerler için eller birkaç tane kapmıştır bile. Koro halinde "hayırlı bayramlar" sözü ile bölük öbür kapıya yönelir. Ellerde ki poşetler yavaş yavaş dolmaktadır.

Bayram namazı kılınmış, mezarlıklar ziyaret edilmiştir. Kabirlerdeki sevilenler unutulmamıştır. Kabirlerin üzerindeki çiçeklerin etrafı temizlenmiş, dualar edilmiş Kur'anlar okunmuştur. Bu sevinç günü, bir özlem yalayıp geçmiştir gönülleri. Hayat bu işte... "Ölümlü kalımlı dünya. Geçen sene aramızda idi ama şimdi toprağın altında" veya "bu sene onsuz geçen şu kadar yıl oldu" cümleleri damlar yanaklardan.

"Uzaklarda kardeşlerimiz ölürken biz bayram yapabilir miyiz?" sorusu ile başlayan toplantıların ardında yine de mutluluk vardır. Mutlu olmak için kendimizi zorlamıyoruz. O içimizde tomurcuk gibi patlıyor. Çevremizde herkes, her şey tutulmuş orucun, kabul olunmuş duaların, kılınmış teravilerin, takip edilmiş hatimlerin, sevabına inanılmış ve karşılığı Allah'tan beklenmiş onca ibadet var.

Ekranlardaki trafik kazaları, ölenlerin acı haberleri gölgelese de bir iki dakikalık mutluluğu, hayat yine devam ediyor ve selam. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Hepsi Rabbimizin sünnetullahı. O hayat oyunun senaryosunu böyle yazmış. Bizim nasıl davranacağımız görmek ve göstermek için dünya sahnesindeyiz ve Bayram adlı bölümü icra ediyoruz. Hayır bayramlar...