Bir haftadan az bir vakit kaldı geleceğimizin yönünü belirleyecek seçime. Oy vermek hiç bu kadar önemli olmamıştı. Çünkü yurt dışından da katılımcılarımız var ülkeler bazında. Oralarda yaşayan vatandaşlarımızdan daha heyecanlı yabancı hükümetleri görüyoruz.

Vatan bizim, bayrak bizim, sandık bizim, irade bizim ama onlara ne oluyor? "Bunca zamandır bizimle bu kadar ilgilenmeyenler şimdi neden bu kadar net açıklamalar yapıyorlar?" diye düşünmeden edemezken biz, kulağımıza "onlar her zaman Türkiye ile ilgilendiler, lakin Türkler bunun farkında değillerdi" şeklinde fısıldayanlar oluyor.

İrade ortaya koymak, insan için çok mühim bir olaydır. Belki de "insan; irade koyan bir varlıktır" desek, onu diğer canlılardan temel noktada ayırmış olacağız. Başkasına kafasını kiralayan, koyun gibi ifadelerinden, irade yoksunlarını kast etmiş olduğumuz aşikardır.

Seçim propagandalarında her iki taraf da aynı kelimelerle birbirini suçluyor görünüyor bazılarına göre. Bana göre ise bir taraf dersine çok iyi çalışmış, ne yaptığını bildiği gibi nasıl yapması gerektiğini de biliyor. Diğer taraf ise gönlündekini dili ile tam manasıyla anlatamıyor. Sanki doğruyu biliyor ama yalanı/yanlışı söylemek zorundaymış gibi davranıyor. Sanki birileri ders vermiş de dersine yarım yamalak çalışmış öğrenci misali kekeliyor.

Bir taraf yönetimin her safhasını biliyor ve bu sistemin hantal, ağır işleyen bir yapı olduğunu görüyor. Karar alma ve millet adına irade koyma noktalarında zayıflık hissetmişler bunca yıldır. Yani yaparak/yaşayarak görmüşler ki bu sistem bu milletin zararına işliyor. Öyleyse bunu değiştirmek gerek. İşte buna "Evet, diyoruz" demişler.

Rahman buyurmuyor mu? "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" Biz bu soruya hayır diyoruz. Bilenler ile bilmeyenler çok farklıdır. Ezberleyip ezberleyip söyleyenler ile anlayarak bilerek söyleyenler aynı olmaz.

Tarihi bir süreç yaşadığımıza şahit olmanın heyecanı içindeyiz, demeliyim. Bazılarımız anlamamış olsa da. Hatta onlar neyi hakkıyla anladılar ki demek lazım. Birileri ki onlar neden o tarafın adamı olduğunu bilmezler, başkalarının ağzından çıkan sözlere kanmış insanlardır.

Geçenlerde bir sosyal deney yapmışlar, izledim. Mikrofonu uzattığı insanlar referandumda kesinlikle "Hayır" vereceklerini söylüyorlar. Mikrofonu uzatan ne yapsa "evet" demiyorlar. Sonra elindeki A4 kağıdında yazanları uzatıp "muhalefet yetkilileri bu günlerde böyle bir taslak hazırladı hükümetin teklifine karşı. Biz de onu sizlere gösterelim" der. Kesinlikle "Hayır" diyeceğini söyleyen vatandaş yazılanları okuyunca mantıklı bulur ve burada yazılanlar hükümet tarafından kabul edilse ben de "evet" derim deyince mikrofon sahibi "emin misiniz, burada yazılanlara "evet" mi dersiniz?" diye tekrar sorar.

"Hayır" diyen vatandaş burada yazılanlar gibi olursa neden "hayır" diyelim ki gayet güzel tam da böyle olmalı" deyince mikrofonu uzatan adam ağzındaki baklayı çıkarır. "Bu okuduklarınız 16 Nisanda hükümetin hazırladığı yeni sistem. Biz biraz değiştirip yazmış olduk. Bu maddelerin her biri Cumhurbaşkanlığı Sisteminde olacaklar" dediğinde nasıl bir zokayı yuttuğunu anlayan hayırcı adam meseleyi öğrendiğinde "ben yine de hayır, diyeceğim" deyip nasıl bir kafaya sahip olduğunu gözler önüne sermiş oldu.

Aslında sadece "hayır"cılar değil, "evet"çiler den bazıları da aynı kafadan. Sevdiğim adanlar evet diyor ben sistemi falan bilmem sevdiklerim, yöneticilerimiz böyle uygun görmüşler ben de evet, diyorum, diyenler var.

Ne tür seçmen ararsanız her iki tarafta da var. Reklamlarda sıralanan onca sebepten birine sarılıp "evet" diyeceğim. Çünkü... "Evet"çilerin reklamı güzel, içime siniyor, heyecan veriyor, yeni şeyler söylüyor, olumluyor her şeyi,

Devletimizi başarı ile yönetenlerin dediği doğru be kardeşim. Ne yapalım göklerden gelen bir karar vardır ona bakacağız. Seçimlerden sonra "göklerde nasıl bir karar verilmiş" göreceğiz.