Neredeyse sınıftakilerin hepsi aldıkları puana itiraz ediyorlardı geçen hafta oldukları sınavın sonuçları açıklandığında. Çünkü ortalamaları düşmüştü. Seçmeli Hz Muhammed'in Hayatı Dersine giren ve derinden derine sevdiklerini kendilerine yakın hissettikleri bu öğretmen niçin böyle yapmıştı? Niçin garip sorularla garip puanlamalarla ortalamalarını düşürüyordu?

Sınav öncesi sınıfa gelip "kopya çekebilirsiniz" dediğinde, taraftar tribünündeki bir ses bombası patlamıştı sınıfı ortasında. "Oleeeyy...Oleeeeyy" sevinç göstergesi bu gürültü desibelinin azaldığı o dakika ufak bir ayrıntıyı fısıldamıştı. "Hocanız, yakalamadığı müddetçe."

Biraz sonra kağıtlar dağıtılacaktı. Hoca, bu dersin ne kadar önemli olduğunu, maddi ve manevi deliller sunarak açıklamıştı. Gençler önüne konulan kağıttaki sorulara bir baktı sonra döndü bir daha baktılar. Boşluk doldurma soruları ne kadar da kolaydı. Hz Muhammed'in Hayatını anlatan kitaplara ne isim verilirdi. Herkes bir saniye içinde "Siyer veya Siyer-i Nebi" yazıvermişlerdi.

Ardından O'nun (sav) ismi anıldığında ne söylenecekti? Bundan basit soru mu olurdu? Zaten hocaları derse girdiğinde hep bir ağızdan üç kez söylüyorlardı. Salavat yazdılar. Diğer soru da çok basitti. Hz. Muhammed (sav) sevdiğini ne zaman hissediyorsun? Özel sorulardı bunlar demek ki amaç başkaydı.

Sonraki soru bilgilerini kontrol ediyorlardı. Efendimiz sav)'in babasını, annesini, doğum yılı vb. yirmi soru. Son soru da ezberledikleri hadisler vardı ancak puanlaması bir başkaydı. O uzun ve çok önemli görülen hadis en yüksek puana layık görülmüştü. "Allah, sizin yüz güzelliğinize ve bedeninize bakmaz, ancak Allah, sizin kalplerinize ve amellerinize bakar."

Başlarını yakan da bu hadisti. Biri internetten bakıp yanlış bir kelime not etmişti galiba. Tüm puanı da oradan o yanlış kelimeden kaybetmişlerdi. Bir kelimeden bu kadar büyük puan kaybı ne kadar da acıydı.

Hocaları, yüreklerinin yandığı yeri öğrenince bir kez daha üzüldü. Öğrencilerin hiç biri "hadisi yanlış yazmışız ya da bu hadisi sınıfa yanlış olarak yayanın kim olduğu" değil de kırılan puanlarına acımışlardı. Bir seçmeli ders sebebiyle ortalamaları düşmüştü. Diğer seçmeli dersler de nasıl oluyorsa öyle olsun istiyorlardı. Bunlar seçmeli ders, daha yüksek notlar alınması lazımdı.

Bir gün derste, dersin amacının anlatmıştı ki hoca, onu sınavda ilk soru olarak sormuştu.

Niçin böyle bir dersi okuyorlardı? Çok sevdikleri Efendimiz (sav) in hayatını bir Müslüman öğrenci olarak öğrenmeliydiler ama daha özel sebeplerle duygusal bir anlama da sahip olmalıydı öğrencilerinde hayatında. İnsan, birini ne kadar çok tanırsa o kadar seviyordu ya gençler de Onu çok iyi tanımalıydı.

Hoca, orta sıranın önünde bacakları gergin ama yüzünde alaysı bir tebessümle öğrencileri süzdü. "Hepiniz siyer-i nebi kelimesini bilmişsiniz, aferin. Fakat birçoğunuz on iki yaşındaki yolculuğuna "Şam" yazmışsınız. Bu doğru değil "Busra'ya" olacaktı. Çok sevindim Hz. Muhammed (sav)'in hayatını kopya çekmenize.

Kopya çekmekle itham olunan gençler kırık dökük kelimelerle itiraz ettiler. Sanki gizli yaptıkları bir iş, gün yüzüne çıkmıştı. Dürüstlüğe ayarlı fıtratlar yalan söyleyecek değildi ya! Neyse ki sınıfın karşısında bir heykel gibi duran, yüzündeki tebessümle birlikte; iyi etmişsiniz hep böyle olun. Hz Muhammed (sav) hayatını kopya ediniz. Neden bunca derste onun hayatını öğreniyoruz ki? Onun (sav), güzel yaşantısıyla hayatımızı renklendirecek ve değerli kılmak için değil mi? Hz. Muhammed (sav) in hayatını sahabelerin görüp de kopyaladığı gibi, biz de öğrenip kopyalayacağız.

Sınıftakiler nasıl bir kelime oyunu ile karşı karşıya olduklarını zor anladılar. Lakin taltif dolu bu sözde derin bir tevriye sanatını hissettiler. Bir kelimenin iki anlama gelecek şekilde kullanılmasından tedirgin olmuşlardı ama şimdi öğrendikleri ikinci anlam çok hoşlarına gitmişti.

Hep birlikte bir kez daha salavat getirdiler de o yüceler yücesi Rasülün ismi üzerine...Ala-ra rulüne salavat...