Yaşlı ve bilge bir olmadığımı aklımdan çıkarmadan düşünmek, söz söylemek -hadi biraz daha cesaretlenerek söyleyeyim- nasihat etmek geçiyor dostlarıma. Paylaşmak, gönülleri neden bu kadar rahatlatıyor ve nasıl oluyor da kem gözleri bizden uzak tutabiliyor? Paylaşmak nasıl oluyor da kıskanç tavırları kesiveriyor hemen. Varını vermek… Mecbur olmadığı halde, borcu olmadığı halde, bir beklenti içine girmeden vermek… Hayatta her şeyin bir bedeli olduğunu biliyorsak bu karşılıksız tutumların karşılığını kim öder, bu hesabı kim kapatır? Hz. Osman’ın büyük bir kervanı gelir kıtlık zamanında. Diğer tüccarlar belli karlarla mal almak isterler. Her defasında daha fazla kar veren var deyip teklifleri geri çevirir. Merak ederler, acaba kimdir bu bire on kâr veren? Cömertlerin en cömerdi Alemlerin Rabbi Allah (cc) idi. “Dükkan benim olsa, ne demek, hepsi senin olsun” diyerek lafın gelişi icabı değilse ve cömertlik ayaklarına yatmıyorsak, paylaşmak gönlümüz için bir sürur olur. Ancak kahredesi şu dünya makamları yok mu? Hz. Hüseyin’in başını götüren, Kerbela’yı kan gölüne çeviren Rey Valiliğine talip olan Ömer bin Sad’ın ikilemi değil midir? (hafızam beni yalıtmıyorsa, Sad bin Ebi Vakkas’ın oğlu) Dünyalığa hangi sebeple bu kadar bağlı kalıyoruz, hangi düşünceyle talip oluyoruz? Hangi akla hizmet ediyoruz? Hakkını veremediğimiz bir nimet yarın boynumuza vebal olmayacak mı? Cahil cesaretiyle davrandığımızı herkes görüyor. Hesabını verememekten korkmuyor muyuz? Evet, mevcutlar arasında en güzeli, en iyisi, en yeteneklisi, en beceriklisi sensin. Ancak o dev aynası bir tarafından çatlarsa sen de bölüneceksin, kalbin parçalanacak, büsbütün üzüleceksin. Bir insan elinin teresiyle itebildiği tüm dünyalığın üzerinde yürür. Ayaklar altına aldığın şey seni gönlün zirvelerinde dolaştırır. İlkesel cümleler kurup da havalarda uçmayalım. Bir başbakan çıkar cumhurbaşkanlığını dava kardeşim dediği gül gibi bir adama bırakır. Gülün kıymetini bilen bir çilekeş bahçıvan oluverir bir anda. Alçakta oturanın düşme tehsi olmaz. “Kim, Allah için tevazu gösterirse Allah onu yüceltir.” Nefsini öne çıkarmak ne kadar da utanılacak bir şeydir. Hele de aynı yolda yürüdüğünüz bir arkadaşınızın ismi o listede yazılmışken… Tek bir kelime etmeye bile terbiyeniz izin vermemeli. “Ama ben… fakat o… aslında şöyle… gerçekte böyle…” Nedir tüm bunlar kardeşim? “Kendiniz için istediğiniz kardeşiniz için de istemedikçe olgun mümin olamazsınız” ilkesine boyun kıranlar mümin olmaktan vaz mı geçiyorlar yoksa olgunluğu başkasına mı bırakıyorlar. Allah buyurmuyor mu? Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. (42 şura 14) Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir (8 enfal 46) Geçen günlerde Bosna Hersek Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği kongresinde oylar eşit çıktı. Eski yönetici lehine başkanlıktan feragatlik eden İnegöllü kardeşimizi tebrik etmek isterim. Zira sebep ne olursa olsun, öne çıkan şey güzel bir tutumdur. “Adi olan makamlar değil insanlardır” diyen Necip Fazıl’ın hassas düşüncesine dikkat etmek gerek. Sevdiklerimiz, bizi tanıyanlar teklif ederlerse başka, ancak kendi adımıza sağa sola telefon açmak bile sakınılacak şeydir. İyi insanlar, iyi ve yetenekli insanları teklif etmiyorlarsa hiç sesini çıkarma derim, dostum sana. Demek ki kıymetini anlayacak bir toplum daha oluşmamış. Ömer bin Abdülaziz, Müslümanların Halife olduğunda bir alime kendi durumunu sorar: O zat; “Ümmet adına seviniyorum ancak senin adına üzülüyorum” der. Ümmet adına sevindirecek davranışlar bekliyoruz dostlarımızdan.