“Bana göre Mısır’ın cumhurbaşkanı Mursi’dir.” Açıklamasının Anadolu’muzdan bir haykırış olarak dünyaya yayılmasını çok anlamlı buluyorum. Demokrasiyi icat eden havarilerin sesi soluğu çıkmıyor. Sus pus oldular çünkü tereciye tere satılan dönemlere geldik. Şimdi elleriyle diktikleri, dikilsin diye nice başların toprağa düştüğü o hissin putların yerine inşa edilmiş kavramlar da değerini kaybediyor. Yüzyıldır medyayı elinde bulunduranlar kitleleri yönlendirirken şimdi “Hani… Böyleydi” diyorlar. Reyine (oyuna) sahip çıkan bir millet tanıştılar Batılılar. Haykıran ses veren bir nida savurdular şu gök kubbenin altında. Zalimlerin asla beklemedikleri bir şeydi bu. Onların ürettiklerini ellerinden alıp, yüzlerine çarptılar. Batı her zaman iki yüzlü olmuştur. Batıyı savunan zihniyetler hep o masum ve faydalı hatta mantıklı tarafı görüp methiyeler düzmüşlerdir. Müslüman halkları, inanç değerleri içinde saklı demokrasi dürtüsüyle yönlendirdiler. Gün geldi seçim oldu. Mısır zindanları doldu doldu boşaldı. Dar ağaçları kaç ilim erbabına ev sahipliği yaptı, kaç güzel insanı ağırladı… Tepeden tırnağa dışarıdan gelecek emirlere kendilerini ayarlamış bu düşüncesiz zalimler, barış ve dostluk dini İslamiyeti ve onun güzel insanlarına katlanamadılar. Daha iyi olsun diye berbat ettikleri ülkede huzur arıyorlar. Sen rüzgar ekersen ne biçersin fırtınadan başka. Mısırdaki idam kararlarına fazla tepki olmadı sivilde. “Vakıflar, dernekler, sivil toplum kuruluşları pek ses çıkarmadılar” diye yakınmalar duyuyorum çevremde. Hatta bunların çok zararlı uyuşuk bir nesil yetiştireceğini söyleyenler var. Bu sadece Cumhurbaşkanına bırakılamayacak kadar önemli bir mesele. “Abi, duruşuna da, sesine de çok yakışıyor” deseniz dahi tek kişi ile olmaz bu değil mi? Onun sesi yüksek olmalı, yüreğimizdeki sevgi ve nefretin bir kısmını sanki kullansın diye ona emanet etmedik mi? O konuşunca dertlerimizin açısı inmiyor mu? Vatandaş olarak, gönüllü olarak biz küçük bir topluma hitap ederken bu konuları o meydanlardan dünyaya seslenecektir değil mi? “Neden konuşmuyor Avrupa Devletleri?” Soru yakıcı ve uyandırıcı. Dürtücü bir soru. Acaba Avrupalılar bu sorulara cevap bulmak isterler mi, bu soruları düşünürler mi? Ya Türkiye’den hani şu yıllardır birliğe girmek için kapımızda bekleyen Türkiye’den bir ses var. bir şey söylüyor bir kulak verelim demişler midir acaba? Yoksa bu tür sonuçları hesaplayıp bir B, C, D planlarını harekete geçirmişlerdir. Eskiden olsa “panik yapmayın işler kontrolümde” diyorlardı. Biz de “Abi, adamlara bak her şeyi düşünmüşler” ayağına yatardık. Artık öyle olmuyor. “Biz bu filmi daha önce de seyretmiştik” diyoruz. Tedbirimizi alıyoruz. Polis ülkenin çıkarına çalışıyor; yargı, ülkenin kabul ettiği kuralları, kanunları uyguluyor. Sivil siyaset dizginleri elinde tutuyor zira onlar seçilmiş ve milleti temsil eden insanlar. Atanmışlar ve kuklalarla bu soylu millet daha ne kadar kandırılabilir ki. İnançlı siyasetçiler ve idareciler tarafından getirilen huzur ortamı ve istikrar çizgisi daha kalın, daha derin çizilmeli. Millet inanıyor. Farklı düşüneler elbette ki olacak, ancak bunlar yıkmak için değil destek için olmalı. Ama dürüstçe ve açıkça konuşuyor olmak demokrasi için iyidir. Şimdi seçilmişlerin cumhurbaşkanlarının birbirini anlaması kadar doğal bir şey olamaz. Yüreğimizdeki hissiyata can verdiği için bu sesi dinlemek hoşumuza gidiyor ve doğru buluyoruz. Sadece doğru değil haklı buluyor ve cesaretine hayran aklıyoruz. “Mısır’ın cumhurbaşkanı bana göre de Mursi’dir.