Babasıyla yatsı namazı kılmak için camiye gideceklerdi. Evin içinde uçuşan cümleler "acele etmek" üzerine kurulmuştu. Dedesinin ihtiyacı olabileceğini hisseden babası evde birlikte kılabileceklerini söyleyince bir mescid havası esen salona geçtiler.

Annesinin beğenerek aldığı, komşu teyzelerin de muhabbet konusu ettiği mükemmel işlemeli halı üzerinde babasının arkasında namaza durdu. Ezan yeni okunmuştu. Yatsı namazının sünnetlerini kılınca babası, dedesi ile meşgul olmaya başladı.

Namaza gidecekler, oradan da baba dostunun düğününe katılacaklardı. Çocuk her düğüne gitmezdi. Düğünlere gittiğinde ise sevdiği yaş pastanın yolunu gözlerdi... Utanmasa üç beş tane daha yerdi ama çekiniyordu. Tüm bu hayaller suya düşmüştü şimdilik.

Dedesinin elinden tutup onu banyoya götüren babasına baktı. Yaşlı adamın ihtiyaç giderirken çektiği zahmeti henüz idrak edemiyordu. Babası, dedesini incitmemek için sözlerini dikkatle seçiyordu. Elinden tuttu, lavobanın önünde üstünü başını toplamasına yardım etti. Dedesi üzerindekileri değiştirmek istediğini söyleyince babası onu banyoya sevk etti.

Annesi vakti zamanında "oğlum, dedesini görsün, aklı kesinceye kadar bilsin" diye istekte bulunmuştu. On iki yıldır dedesiyle aynı koğuşta kalıyordu çocuk. Dedesinin kendi üzerine nasıl titrediğini bilirdi. Geceleri yataktan düşmesin diye sandalyeyi yanında koymalarını ısrarla tembih ederdi. Dedesi ihtiyaca kalktığında üstü başı açık kalması diye devamlı sağını solunu gözlerdi.

Her çocuk gibi dedesini çok severdi. Ne istese dedesinden yapacağını bilirdi. İyi bir marangoz olan dedesi mahalledeki çocuklar için oyuncak bebeklerin konulacağı beşikler yapar, uygun ağaç dallarından düdükler oyardı. Beşikleri boynuna asar, düdükleri ambulans sireni gibi öttürerek satardı zaman zaman. Doksanlı yaşlara varmasının ardındaki sır belki de zihnini daima meşgul etmesiydi.

Dedesini banyoya sokan babasının sesine dikkat kesildi. Duymuyordu onu. Annesinin mutfakta dinlediği radyonun sesi bastırıyordu tüm sesleri. Dedesi için temiz elbise istiyordu babası. Demek ki onu yıkamaya karar vermişti.

Babasının bu davranışlarına aldırış etmemiş gibi görünse de göz ucuyla takip ederdi. Akşamları dedesinin yatağını açması, sabah toplaması, ilacını vermesi, kalkmasına yardım etmesi hep gözlediği şeylerdi. Dedesiyle ilgili hizmetlerin hiçbiri babasına ağır gelmediğini fark ediyordu. Bazen "oğlumun yanında babama hizmet etmek hiç ağrıma gitmiyor" deyip gururlandığını fark ediyordu babasının.

Yaşlılara hürmet konusunda babası annesini asla geçemezdi. Annesinin tüm gençliğini dedesi gibi bir yaşlı ile geçirmesi onun yüreğindeki merhameti gösteriyordu. Annesi, büyüklere hürmet eden herkesi çok severdi. Hatta sitedeki yaşlı teyzelere ve ninelere karşı muamelesi dillere destandı. Geçenlerde sitenin kadınları gün yapmışlardı. Üst kattaki nine, yarım saatte ancak inebilmişti aşağıya ve latife olsun diye "nice zamandır gelip hal hatır sormuyorsun, bir kızayım diye indim" dediğinde özür dilemelere tebessümler eşlik etmişti.

Babası banyoda dedesini yıkamakla meşgul olurken kendisi de yatsı namazı kıldı. Yarım saatten sonra banyodan çıkan dedesi misler gibi kokuyordu. Elindeki bastonunu asla bırakmazdı dedesi. Uzun zamandır üçayaklıydı. Dedesinin malı kıymetliydi. Takkesini, ceketini ve cebindeki malzemeleri hiç unutmazdı. Bir ömür alışkanlık haline getirdiği her davranışı tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen yapardı. Dedesi temizdi ellerini bol suyla yıkardı. Ama yaşlılığın getirdiği bazı hastalıklar onu da etkilemişti bedenine.

Dedesine çok bağlanmıştı. Annesinin dedesiyle kavatlılarını anlatırken bazen de dedesi televizyondakilerle konuşur, başka zaman hep tekrarladığı askerlik anılarını anlatırdı. Onu bazen halasına bırakılardı. O vakitler evde kocaman bir boşluk oluşuyordu. Osmanlıdan kalma yüce bir çınar olan dedesinin varlığı da bir ayetin tecellisi olarak yaşanırdı evin her köşesinde, her odasında...

"Allah O'dur ki, sizi güçsüz olarak yaratır, sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet verir. Sonra kuvvetin arkasından yine güçsüzlüğe ve ihtiyarlığa getirir." Ayeti okunurdu zaman zaman.