Marmara bölgesinde 99 yılında, 5 ilimizi doğrudan etkileyen ve binlerce kişinin ölümüne ya da yaralanmasına neden olan deprem afeti, bizlere bir takım gerçekleri hatırlattı.

Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:Mülkün gerçek sahibi ve tasarruf edeni Yüce Allah'tır. İnsanoğlu da Yaratıcı'nın bu mülkten yararlanmak için belirlediği kurallara uyarak zilyed olur ve tasarruflarda bulunur. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey Muhammed! De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten senin her şeye gücün yeter. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin"1

Yeryüzü ve gökler bütün halinde insanın hizmetine ve yararlanmasına sunulmuştur. Allah Teala şöyle buyurur: "O Allah (c.c), yeryüzünü size boyun eğebilecek özellikte yaratandır. Onun omuzlarında yürüyün ve rızkından yiyin. Dönüş ancak Ona'dır."2 Başka bir ayette, gökyüzünün de insanın istifadesine sunulduğu şöyle ifade buyurulur: "O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, sizin istifadenize sunmuştur. Şüphesiz, bunda fikir üreten, düşünen bir toplum için nice ibretler vardır."3 Buna göre, yeryüzünde normal tabiat olayları insanın korunabileceği ölçüler içinde cereyan eder. Bütün gök cisimleri ve semalar da insanoğlunun hizmetine sunulmuştur.

Kısaca insanoğlu, tabii afetlere karşı bilimsel tedbirler almak suretiyle zararı en aza indirebilir. Ancak, tabii (her zaman olabilen) afet sınırı aşılınca bir önceki tedbirlerde yetersiz kalır ve Allah'ın dilediği şeyler vuku bulur. Artık takdir tedbirin önüne geçer. Yine de afetin meydana geliş şekli, sünnetullah'a uygun olur. Depremin bilinen fay hatları üzerinde oluşması bunu gösterir. Ancak dozu, şiddeti, vurduğu yerler ve zamanlaması bilimin kontrolünden çıkar. Böyle bir afet karşısında herkes nimetlerin gerçek sahibini hatırlamak durumunda kalır. Çünkü bir ömür boyu yığıp biriktirdiği servetini, evinin eşyasını, hatta gardrobunda özenle koruduğu giysilerini bırakarak, gecelik kıyafetiyle kendisini ya beton yığınları arasında, ya da dışarıda bulur.

Yeniden deprem korkusuyla, milyonlarca insanın sağlam evlerini ve bütün servetini geride bırakarak gecelemek üzere açık alanlara çıkması ne büyük bir eğitimdir! Evinden çıkarken, bu gece deprem olursa belki artık buraya dönemem diye yanına acil ihtiyaç maddelerini alan bir kimsenin, bir anda tüm mal varlığından bir gecelik de olsa vazgeçebilmesi unutulacak bir hal değildir.

Zeminin sağlam olduğu, müteahhidin dürüst iş gördüğü ve kontrol mekanizmasının sağlıklı işlediği yerlerde ve yapılarda zararın az olması, bununla birlikte, zeminiyle birlikte toprağa veya suya gömülen yapıların durumu da ibretli sahneler!

Son bir asırlık dönemde yeryüzünde, 8'in üzerinde ki şiddette bir yerde, 7-8 arası şiddette 18 yerde deprem olduğu düşünülürse, bundan sonraki yerleşim planlarının bu şiddetteki bir depreme dayanabilecek güçte yapılması gereği ortaya çıkar. (DEVAM EDECEK)

Dipnotlar :1. Ali İmran, 3/26,27 2. el-Mülk, 67/15 3. el-Casiye, 45/13