Kır saçlı adam sınıfa girdiğinde pencerenin dibindeki masasına oturdu. Defteri imzaladıktan sonra konuya nasıl başlaması gerektiğini düşündü. Kalemini parmakları arasında birkaç kez çevirdi. Başını kaldırdı, derin bir boşluğa bakarcasına sınıftaki öğrencilerin üzerinde gezdirdi bakışlarını.

Sınıfın ortasına bıraktığı sorular çok basitti ancak biraz sonra bomba tesiri yapacak sorunun ilk hazırlıklarıydı bunlar.

"-Telefonu olmayan var mı?" Genç kızlar, delikanlı erkekler ezilmişlik hissetmeden parmak kaldırdı. Bir iki kişi idiler topu topu. Kır saçlı adam;

"-Aferin size, teknoloji canavarından kendinizi koruduğunuz için." Sonra diğer soruya geçti.

"-Telefonunda müzik yüklü olan var mı?"

Sınıfın hepsi parmaklarını kaldırdı ve öylece bekledi bir iki saniye. Soru yağmurunun damlaları bitmiyordu:

"-Yabancı müzik yüklü olanlar parmak kaldırsın" dediğinde kır saçlı, rükudan kalkan cemaatin ahengine benzer bir ahenkle herkes parmağını tekrar kaldırdı.

"-Peki cep telefonunda Kur'an-ı Kerim yüklü olanlar parmak kaldırsın" dediğinde kır saçlı, kimseden parmak kalkmıyordu.

"-Neden hiçbirinizde Kur'an yüklü değil?" dedi cevap beklemeden. Yüreğinden kopan duyguları, zihninde oluşan yakıcı fikirleri titizlikle saçıyordu sınıfın orta yerine...

"-Hocam idareden geldiler. Bunları seçeceksiniz dediler biz de onların seçtik." Günah keçisi bulunmuştu. İdareciler. İki idareci, okulun imkanlarını, hocaların durumunu düşünüp en uygun sandıkları, en kolay olacaklarını düşündükleri ders seçimini birkaç ideal vaatle çözmüşlerdi.

"-Çocuklar bu dersleri seçerseniz, ki bunlar önemli dersler değil. Bu derslere fizik, kimya, matematik öğretmenleri girecek ve iki saat daha fazla o dersleri görmüş olacaksınız. Diğer dersleri seçerseniz sınıfın hepsi seçmesi lazımdır."

Akıllı öğrencileri ikna etmek kolaydı. Biraz ümit, biraz korku...Herkes arif... Zaten arife, tarif gerekmez. Havada kaparlar ne yapmaları gerektiğini.

"-Hocam, bizi mecbur tuttular, bize kimse Kur'an-ı Kerimi, Siyeri, Temel Dini Bilgileri seçebileceğimizi söylemedi ki?!!"

Kır saçlı adam, Müslüman bir ülkede müslüman evlatlara dinlerinin kitaplarını okumasınlar diye girilen bunca çabayı anlayamadı. Gerçi idarecilerin bile ders seçimini bu anlamda düşünmemişlerdi. Lakin hakikat işte bütün korkunçluğu ile karşılarında duruyordu. Üniversite sınavında soru çıkmayacak derslerden seçip altı saat, sekiz saat gördükleri derse takviye olarak iki ders daha alacaklardı ve üniversitede başarıları yükselecekti.

Milli Eğitim Temel Kanununda "milli ve manevi değerlere bağlı" öğrenciler yetiştirmekten bahsederken millisini ve manevisinin okutulmadığı okullarda nasıl yetişecekti bu nesiller?

Konuşuyordu kır saçlı. Akıllarına korku salınmış bu gençler evde, camide, yaz tatilinde okuyacakları dünya ve ahiret kitabından habersiz yetişeceklerdi. Kır saçlı, bir çok açıdan değerlendirdi konuyu. Öğrencileriyle toplantılar yaptı. Kur'an okumasını bilen bir öğrenciye "en son ne zaman okudun?" dediğinde, kızcağız hatırlayamamıştı en son okuduğu tarihi.

Okul idaresi bilerek ya da bilmeyerek sonucundan emin bir tarzda "öğrencilerden on kişi olursa sınıf açılacağını" söylemiş olsa bile gerekeli bilgilendirme ve teşvik yapılmamıştı.

Kır saçlı, sınıfın ortasında ayağa kalktı ve insanın küçük aklı ile ilahi akla bağlanmasını, bir insanın Rabbiyle konuşmasını, onun sözlerini tekrarlamasını, Onun aklına ne kadar çok ihtiyacı olduğunu edebiyat açısından en güzel örneklerin bile orada olduğunu anlattı, anlattı, anlattı...

Gelecek sene ilk hafta içinde öğrencilerin bu seneki "tercihlerinin değişimi" olacağını bilmesi ruhunu rahatlattı ancak lise hayatında iki saat Kur'an okuma imkanı hayatlarını nasıl değerlendireceğini merak ediyordu...