Din-i Mübin İslam, baştan sona dinamik bir muhtevaya sahiptir. Hangi surenin hangi bölümüne baksanız bu özellik ve güzelliği görürsünüz. Yüce Allah, müminleri hareket halinde ve üretken görmeyi irade buyuruyor. Üretim ilmi olabilir, fikri olabilir, hissi olabilir, maddi olabilir. Hizmet üretimi de olabilir.

Konuyu anlaşılır hale getirmeye çalışalım:

Fıtratımız boşluktan, boş durmaktan hoşlanmamaktadır. Sürekli yaratan Allah, sürekli üreten, üretmeyi gereken kullar yaratmıştır. Yarattığı insanlara böyle bir fıtrat vermiştir. Alemdeki her bir varlık gibi insan da yaratılış gayesi istikametinde faal olacaktır, kendisinden bekleneni yapacaktır. Aksine bir tutum fıtratı okuyamamak, Din-i Mübini anlayamamaktır. Üretim zevkinden habersizliktir. Var olan potansiyel kabiliyetleri kullanamamaktır. Hareketsizlik ve bereketsizliktir. İlmen, fikren, hissen, fiziken dumura uğramak, çökmek ve çürümektir. Onun için atalarımız, "Boş duracağına bedava çalış" demişlerdir. Hiç olmazsa hareket olur, o da en azından spordur. Bu noktada "Meşgul insan, mesut insan" vecizesini de hatırlayalım.

Cenab-ı Hakk, Yasin Suresinin 55. ayetinde; "Sen cennettekileri mi soruyorsun? Onlar meşguller; meşguller. Hem de kendilerini çok mesut eden meşguliyetlerle..." buyuruyor.Parantez arası hemen şunu belirtmeliyiz ki, bu anlatım dolaylı olarak, "Çocukları severek yapabilecekleri branşlara yönlendirin" demektir. "En kolay iş, severek yapılan iştir."

"Cennet tasvirleri bizim dünyamızın da tasvirleridir."En ideal vatan cennet olduğuna göre oranın özelliklerini ve güzelliklerini buraya taşımaya niçin gayret etmeyelim.

Kuran'ı Kerim ısrarla toplumun ıslahı için çalışanları medh ü sena ederken, bozgun çıkarıp ifsad ve çürümeye sebep olanları suçlu ilan eder. Yüce kitabımız ister ki, her bir mümin başarabildiği kadar toplumun maddi manevi sıhhati için, daha durlanık, daha bereketli daha huzurlu bir toplum olması için çalışsın. Hayat seviye ve güzellik kazansın. İnsanların dünyaları da ahiretleri de cennet olsun.

Şimdi şu ayet-i kerimenin muhtevasındaki harika dinamizme dikkat kesilelim ."Siz insanlık adına çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyi ve doğru olanı önerir, kötü ve yanlış olandan sakındırırsınız. Zira Allah'a güvenip inanırsınız." (Al-i İmran, 3/110)

İfade açık; "Allah'a inanıp güvenenler" münasip bir usul ve üslupla sürekli toplumun hayrı istikametinde tavsiyelerde bulunacak, cemiyeti çürüten anlayış ve davranışlardan da sakındırmanın yollarını arayacaklardır.

İşin daha güzel tarafı şudur: Ma'ruf, aklımızın ve dinimizin "doğru ve hayırlı" bulduğu düşünce, söz ve eylemlerin tamamıdır. Münker de bunun zıddıdır. Ve fiil-i muzari süreklilik ifade eder.

Mana şöyle oluyor: Yüce Allah'a inanıp güvenen her bir mü'min, ömür boyu cümle iyilik ve hayra, toplumun lehine olan her şeye sahip çıkıp kökleştirmeye çalışacak, zararına olan, ahlak ve anlayışı fesada veren münkeri de toplumdan uzaklaştırma gayretinde olacaktır. Bunu da Allah'a inanıp güvendiği için, onun rızasını kazanmak için yapacaktır.

Dahası şudur:Bu işin boyutları teşkilat olmayı gerektiriyorsa teşkilat, devlet olmayı gerektiriyorsa devlet olmanın yollarını arayacaktır. Medya gerektiriyorsa medya... Teşkilatlanmış şeytanilere karşı bireysel olarak nasıl mücadele vereceksiniz?

İşte bu unutulmuş farz, ihmal edilmiş asaletli görev ardı arkası kesilmez cehd ü cihad faaliyetlerine götürür. Cehd, gayret demektir. Cihad ise insana İslam, İslam'a da insan kazandırma faaliyetlerinin tamamıdır. Müslümanların sayı ve seviyesinin yükselmesi için, maddi ve manevi güzelliklerle donanmaları, bereketli bir hayat yaşamaları için bitmez tükenmez gayretlere soyunmalarıdır.

Bu asaletli görevi ifa gayretinde olan Müslüman bir de "İhsan sırrına erebildiyse" hayatın hakkını vermiş olacaktır.

"İnsan için ancak ve ancak çalıştığının karşılığı vardır. Durduk yerde mükafat beklentisi içinde olmak İslami bir anlayış değildir. (Necm suresi, 53/39-41, Naziat suresi,79/35)

"Çalışmak çalışabilir durumda olmanın şükrüdür." Yüce Allah bizi topraktan yarattı ve yaşadığımız yerleri imar yeteneği ile bizi donattı. (Hud Suresi, 11/61)

"İmar yeteneğini vermesi" demek, arzımızın yaşadığımız bölümleri sağlamlık ve estetik açıdan güzelleştirip şenlendirin demektir. Deresini tepesini, dağını ovasını bereketlendirin demektir.

Bu anlayış imarın zıddını yasaklar. Yani Müslüman tahripkar olamaz:Suları kirletip ormanları yakamaz. Ahlakı fesada veremez, umutları yıkamaz. Müslüman yurtları her bakımdan göz kamaştırır.

Müslüman ardı arkası kesilmeyen faaliyetlerle değerler üreten insandır. O meşgul ve mes'uddur.

Bu böyledir de açlıktan bir diri bir kemik kalmış çocuklar, bataklıktan içme suyu toplayanlar, günün 24 saatinde boş oturanlar çalışmadığı halde çalışıyormuş gibi yapan asalaklar hangi dinin mensubudurlar?

Bir yerlerde ciddi kırılmalar yaşandı, ama nerde?

Ne demiş ; "Kaç Müslümanlardan, sığın Müslümanlara."

İdris Arpat