Bir toplantıda kullanılan kaba bir söz, köy kafasıyla şehirde iş yapmaya çalışanların varlığı, geleneklerinden, ailesindeki kısır döngüden, izlediği haber bülteninden sıyrılamayanın, o anlayışla yönlendirmeye çalıştığı plan hangi iyi sonuçları üretebilir? İyi düşünmüş olmak yeterli değildir.

İslam'ın, kumar, faiz ve cinayet gibi zaten herkesçe bilinen yasakları ve o yasaklara getirdiği cezaları kolayca anlaşılıp yorumlanabilmektedir. Zinanın yasak olması, zina edene ağır cezaların verilmesi bir anlamda ortak amaca dönüşebilir. Aynı dinin, zina için kullandığı 'haram' kavramını, gıybet için neden kullandığını iyi düşünmek durumundayız.

Gıybet, gözle izlenebilecek sonuçları olan bir eylem olmadığı halde, Kur'an ayetleri arasında ayıplanan, hadislerde ağır tedibe uğratılan tutumlar arasında geçmektedir. İftira, nemime, kaş göz işaretiyle eğlenmek gibi tutumlar da benzer üsluplarla tedip edilmiştir. Düşünmeye mecbur olduğumuz bir gerçekle karşı karşıyayız: Düşman füzesinin dağıttığı birlikteliğimiz kadar, bir gıybetin, iftiranın dağıttığı birlikteliğimiz de vardır.

Bu iki dağılma sebebinden birinin diğerine önemli bir farkı vardır. Düşmanın dağıttığı birlikteliğimizin ve o esnada gördüğümüz maddi veya manevi zararımızın, geçmiş birikimimizin hasenatımız arasında olacağı kesindir. Ama iki mü'min kardeşin, Şeriat'ın tahkir ettiği bir davranışa dayanan sebeplerden birinden ötürü, Allah için yapmaya çalıştıkları bir işe son vermeleri, en azından beraberliklerini sürdürememeleri, ne şehitlik, ne gazilik ne de herhangi bir hasene getirecektir.

Mü'min olarak beraber bulunmak zorunda olduğumuz ortamları, hizmet adlı birlikteliklerimizi temiz havalarda tutmak mecburiyetindeyiz. Temiz havayı solumak, havamızı kirletecek tehlikelere karşı müteyakkız bulunmak vazifemizdir. Düşmansız olmak gibi bir talebimizin olması nasıl mümkün değilse, meselesiz, pürüzsüz olmamızı beklememiz de mümkün değildir. Muhtemel meselelerimize, önceden tedbir almak ve çareler üretmek, arızaları gidermek bizim görevimizdir.

Ashab üzerindeki dikkatli bir tahlil, bu hakikati çok canlı bir şekilde önümüze koyacaktır.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin, Ebu Zer gibi bir sahabiye, Bilal'e kullandığı bir cümleden ötürü, 'içinde cahiliyeden kalıntı bulunan biri olduğunu' söylemesi oldukça düşündürücüdür. (Buhari, 30. Hadis)

'Cahiliyeden kalıntı' bulundurmak, Ebu Zer için, iman eksikliği, namaz ve benzeri taatlerde ihmal anlamında değildi. Özellikle, sıradan zannettiğimiz bir konuda, mü'min kardeşlerden birinin incitilmesi konusunda olması oldukça düşündürücüdür. Yarın için fetihlere hazırlanan bir cemaatin, kendi aralarında kabalık, kırıcılık sorunlarını çözememiş olması önemli bir meseledir.

Enfal süresindeki adlandırmanın da asla unutulmaması gerekir.

Bedir, katılımcılarının Allah'tan büyük mükafatlar kazandıkları bir savaştı. Meleklerle beraber bulundular. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemin memnuniyetini en zirve noktasında elde ettiler. Bir gün içinde İslam'ın coğrafya ve tarih açısından yeni bir yön almasına vesile oldular. Övgü üstüne övgü gördüler.

Ancak mesele, bir iki demir parçası, beş on altından fazla çok önemli bir değer ifade etmeyen ganimetlerin paylaşılmasına gelince, birbirlerini üzecek işler yaptılar, ayet inmesine sebep oldular.

Ashab konuşulduğu durumlarda geçerli olan önemli bir tutum burada tekrar etti elbette; ayet yön verince, hemen o yöne yöneldiler, özür beyan ettiler şüphesiz. Fakat bizim vurgulamak istediğimiz şey, onların bile Bedir gibi bir maneviyatın sema ile birleştiği bir ortamda, birkaç demir parçası engeline takılabildiği hakikatidir.