Anlamından uzağa düşmüş kelimeler, sükutça bekliyordu evladını toprağa emanet eden bir babanın yüreğinde. Muzaffer bir ordu gibi kelimeleri her anlamın ardından sevk eden maharetli bir dil, o baba yüreği karşısında, sessizce el pençe öylece duruyordu.
Siması Tayyip, gönlü Ali, yumruğu Demir bir adam, sayılan tüm bu sıfatlarından eser kalmamış bir şekilde, evladı Alim olsun diye gurbet ellerde ekmek kavgası vermişti. Sırtını dayayacağı, omuz omuza verip kavgalara gireceği o ciğer paresi evladını kara toprağın bağrına uzattığı andan itibaren umutlarından sıyrıldı.
Tüm bunlara şahit olan ak saçlı adam, gündemin başlığını atmıştı. Ölüm.
Uzun zaman oldu ki ölümden bahsetmiyordu nefsine. Alınan her virajda, dönen her tekerlerin ardında kendine gizlenecek yer bulan ölüm insanı sabrederek beklemekteydi halbuki. Vadesi dolanı kucaklayıp unutulmuşluğun diyarına uçurmak için orada bir yerde bekliyordu. Sevenleri bir tarafa, sevilenleri öbür tarafa savuran ölüm, acı hükmünü uyguluyordu yakın geçmişte.
Gençliğinde dinlediğinde kendisini derinden etkileyen o mübarek sözü hatırlıyordu: "Lezzetlerin yok eden ölümü çokça anın!!!"
Eğlenceli, şen şakrak zamanların en istenmeyen konuğu "ölüm" hemen ardımızda onun anın. Ne büyük bir uyarıdır bu. Herkesin bir noktaya odaklandığı bir anda biri çıkıp "ölüm var ölüüüümmmm" diye haykırıverse ne garip olur değil mi?garip olur ama doğru da olur.
Kır saçlı adam tüm bunları, okulun çok amaçlı salonunda sesindeki kısıklığa rağmen başından aşağı serpilmiş ışık huzmelerinin altında son sınıf öğrencilerine konuşuyordu.
"Az önce bir cenazeden geldim" dedi. "Bir öğretmen arkadaşımızın babası rahmetli olmuş" deyince "başınız sağ olsun hocam" sözleri mırıltı gibi döküldü gençlerin dilinden.
"Ölüm hakkında bildiklerinizi hayvanlar bilseydi onlarda yiyecek et bulamazdınız" sözünü hadis-i şerif olarak dinlemişti yıllar önce. "Sizin en akıllınız, ölümü çokça anan ve ona hazırlık yapandır" dediğinde bu gün vefat eden tanıdıklarından bahsetmek istedi.
Onların ölümleri ardından gönülleri rahatlatacak bir teselli aradı. Teselli ister yürekler, mesela, "salih amelli bir insandı o, hayır işlerinde koştururken görürdük kendisini, yardımseverdi, hızlı yaşadı genç yaşta Rabbimiz yanına aldı onu, gibi güzel cümleler kurabilseydik bir kırık gönül teselli için.
Yaşı ilerlemiş, torun torbaya karışmış olanların yolculuğu beklenir olurken genç için öyle midir ya? Eskiler ne derlermiş; "İki gün yatak, üçüncü gün toprak." Büyük dualar ederlermiş. "İnsanın eti, insana ağır gelirmiş" o yüzden "namerdin değil merdin eline bile baktırma Rabbim" duasını da hatırlamak lazımdır diye düşündü.
"Allah çektirmesin" sözünü ilk duyduğunda hikmetini kavrayamamıştı. Şifaya veya Rahman'a kavuşsun manasına söylenirmiş meğerse... Kır saçlı, ölüm kelimesinin gönüllere verdiği tesir eşliğinde kah düşünüyor söylüyor kah sayıklar gibi konuşuyor düşünüyordu.
Bedenlerini soğuk toprağın bağrına gönderirken teselli gölgesini bulamayınca üzülüyordu.
Yapılmış amelleri ziyan edici bir davranışla gidilmemişse Rabbimiz Rahman ve rahimdir. Günahları örtücüdür, affedicidir. Gidenlerin ardından okuyacağımız, Yasinler Fatihalar uçurmak lazım dedi ve sesinin kısıklığı konuşmasına engel olduğu için sessizce indi sahneden.