Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a (c.c) mahsustur. Salat ve Selam, Hz. Muhammed (sav)'in, O'nun Ashabının, yolunda gidenlerin ve İslami yaşantısından taviz vermeyen gece abid gündüz mücahid olanların üzerine olsun.

Yegane Rabbimiz Allah Teala (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:"Ey iman edenler, hepiniz toplaca barış ve güvenliğe (Silme, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır." (1)

Bir millet ve bir ümmet olarak bütün mü'min müslümanlara verilen bu emirde, onların hep beraber barış ve teslimiyete gelme­leri beyan edilmiştir... El ele, gönül gönüle, omuz omuza, aynı akide, aynı hedef ve aynı usul ile hareket eden mü'min müslümanlar, Allah'ın ipine sımsıkı sarılıp toptan barış ve güvenliğe girmeleri, on­ların varlıklarının sebebidir.(2)

Yalnız Allah'a ibadet etsinler diye ya­ratılan insanların içinde bu vazifeyi ancak mü'min müslüman olan muvahhid bir şahsiyet yerine getirir...

İslam, Allah'ın hükümlerine teslimiyet ve barış dinidir... İs­lam'ın hedefi, insanlar arasında Allah'ın hükümlerine ve Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti'ne göre barışın ve huzurun meydana gel­mesidir. Bu barışı ve huzuru bozanlar ile mücadele etmek, onla­rın ıslah olması için çalışmak, her muvahhid mü'minin vazifesidir... Özellikle "Darü'l-İslam" olan, yani İslam'ın egemen olduğu bölge­lerde bu vazife, bütün mü'min müslümanlar adına yetkide otorite olan "Emirü'l-mü'minin"'e aiddir... (3)

Katıksız iman edip Allah'a ve Rasulullah (s.a.s.)'e itaat eden, İslam'ın hükümleriyle hükmeden, "Emirü'l-mü'minin", yalnız kendi ülkesi olan "Darü'l-İslam"'da de­ğil, bütün insanlık aleminde barışı ve huzuru sağlaması gerekir... Yeryüzünde fesad çıkaran ve insanlık alemini ifsad eden bütün kötülüler ile mücadele etmek ve kötülüğü yok edip iyiliği egemen kıl­mak, mü'min müslümanların üzerine ertelenmesi uygun olmayan anın vacibidir...

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

"(Yeryüzünde) fitne kalmayınca ve din, tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur."(4)

Muvahhid mü'minlerin, insanlar arasında fitne çıkaran ve barı­şı bozmaya çalışan fitne odaklarına karşı tavırları budur., fitneye, zulme ve sömürüye karşı bütün imkanlarıyla mücadele edip, insan­lık aleminde, insanların yegane Rabbi, Meliki ve İlahı Allah Teala'nın hükümlerinin kalblerde, beyinlerde vücud organlarında hakim olmasının gerçekleştirilmesi gerekir... Böylece insanlar, iman ve İs­lam kardeşi olur... Birbirlerinin velileri oldukları için birbirlerinin haklarına riayet ederler...

Muvahhid mü'minler, bütün problemlerini barış içinde çözme­ye gayret ederler... Mü'min müslümanlar, kendilerine düşmanlık edenlerle savaş meydanında karşılaşmayı temenni etmezler... On­lar, kendilerine düşman olanlarla barış mesasında, Rabbleri Allah'ın hükümleri gereği anlaşıp uzlaşma taraftarıdırlar... Eğer muhatabian, Allah'ın hükümleri gereği barışmak istemezler ise, bu barış orta­mını sağlamak için savaşırlar... Savaş, barışın gerçekleşmesi için yapılır... Savaş, mümin müslümanların, insanlık aleminin huzur ve barışı için zorlandıkları bir durumdur... Savaş, zalimlere, müfsidlere ve müstekbirlere karşı yapılır...

Yegane önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)'in, ümmet için örnek olan tavrı, bu gerçeği apaçık ortaya koymakta­dır...

Abdullah İbn Evfa (r.a.), kumandan Ömer İbn Übeydullah'a yazdığı mektubunda şöyle demişti:

Rasulullah (s.a.s.), düşmanla karşılaştığı bazı savaş günlerinde (hemen savaşa başlayıp) ta güneş sema ortasından batıya meyledinceye kadar bekleyip düşmanı gözetledi. Sonra ordu içinde ayağa kalktı da:

"Ey insanlar, düşmanla karşılaşmak (savaşmak) temenni et­meyiniz. Allah'dan afiyet isteyiniz. Fakat sizler, düşmanla karşılaştı­ğınız zaman (savaşın bütün şiddetine karşı) sabrediniz. Ve biliniz ki, cennet, muhakkak kılıçların gölgesi altındadır" buyurdu. (5)

(Devam edecek)

Fiemanillah

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(1) Bakara Süresi 208. ayet

(2) Al-i İmran Süresi 103. ayet

(3) Şerhü'i-Akaid 326-327

(4) Bakara Süresi 193.ayet

(5) Sahih-i Buhari, Cihad, Hds. 155

.