Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a (c.c) mahsustur. Salat ve Selam, Hz. Muhammed (sav)'in, O'nun Ashabının, yolunda gidenlerin ve İslami yaşantısından taviz vermeyen gece abid gündüz mücahid olanların üzerine olsun.
Yegane Rabbimiz Allah, katıksız iman eden muvahhid kullarına şu emri veriyor: "Ey iman edenler, (savaşta) bir (düşman) toplulukta karşı karşıya geldiğiniz zaman dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Umulur ki, kurtuluşa erersiniz. Allah'a ve Rasulüne itaat edin ve çekişip birbirinize düş¬meyin, çözülüp yılgınlaşırsınız (rüzgarınız kesilir/devletiniz gi¬der), gücünüz yok olur. Sabredin, şübhesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. " (1)
Rabbimiz Allah'ın razı olduğu gerçek bir kulluğu yapmak için harcanan bütün cehd ve gayretin genel adı cihaddır... Hayat, iman ve cihaddır... Savaş, cihadın bir bölümüdür... Mü'min müs¬lümanların, emniyet içinde kulluk vazifelerini yapmak için bütün engelleri aşma hareketine cihad adı verilir... Bu engeller, barış içinde aşılamaya gayret verilir... Barış ile aşılamayanlar ise, aşırı gitme¬mek kaydıyla savaş ile ortadan kaldırılmaya çalışılır... Allah yolun¬da cihad, yalnızca "Allah'ın kelimesi en yüce olsun" diye yapılır... Bu gaye için ve Allah yolunda savaşılır...
Ebu Musa (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)'e, bir kimse geldi de:
"Bir kısım kimseler ganimet malı için savaşır, bir kısım kimse¬ler de insanlar arasında adının söylenip övülmesi için savaşır, bir kı¬sım insanlar ise, yiğitlikteki mevkii derecesi görülsün diye cihad eder. Şu halde Allah yolunda cihad eden kimdir? Diye sordu.
Rasulullah:
"Her kim Allah'ın kelimesi en yüce olsun diye savaşırsa, onunkisi Allah yolundadır" buyurdu. (2)
Yegane önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), bölge barışını ve insanların huzurunu sağlamak için, yeryüzünü ifsad eden müşrik tağut orduları üzerine göndermiş olduğu İslam ordusunun komutanına verdiği emirlere dikkat edilecek olursa, bütün gaye, düşmanlarının hidayet bulup düşmanlık yapmaktan vazgeçip dost olmasıdır... Düşmanlara yapılan teklifler, onların savaştan vazge¬çip, anlaşmazlıklarını barış içinde halletmek olduğu gerçeğini or¬taya koymaktır...
Sehi b. Sa'd (r.a.) anlatıyor:
Hayber günü (fetih uzayınca), Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyur¬du:
"Müslümanların bayrağını artık öyle bir kimseye vereceğim ki Allah, onun elleriyle fetih verecektir"
Bunun üzerine orada bulunan Sahabiler, bayrağın kendilerin¬den hangisine verileceği meselesi için umut eder oldular. Onların hepsi, bayrağın kendisine verilmesini umarak ertesi güne erdiler. Fakat Rasulullah, ertesi gün:
"Ali nerededir?" diye sordu.
Sahabiler tarafından:
"Ali, gözlerinden şikayet ediyor, denildi.
Rasulullah, emretti de Ali çağrıldı. Rasulullah Ali'nin gözlerine tükürükle üfledi, hemen orada gözleri, onda hiçbir ağrı yokmuş gi¬bi iyi oldu. (Rasulullah, sancağı O'na verdi.)
Bunun üzerine Ali:
"Hayber Yahudileriyle, onlar da bizim gibi (müslüman) olun¬caya kadar harb ederiz dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
"Ya Ali, yavaş ol Sükunetle (yani savaşmadan) Hayberlilerin sahasına ininceye kadar ilerle. Sonra onları, İslam'a çağır ve üzer¬lerine vacib olan İslam esaslarını onlara haber ver. (Ya Ali,) Allah'a yemin ederim ki, senin irşadınla tek bir kişinin hidayete kavuşturulması, senin için kırmızı develerin olmasından hayırlıdır" buyurdu. (3)
(Devam Edecek)
Fiemanillah
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(1) Enfal Süresi 45-46. ayet
(2) Sahihi Buhari,Cihad, hds. 25
(3) Sahihi Buhari,Cihad, hds. 152
.