Öğretmenler olarak memleketin her türlü halinden haberimiz olur ve her hal ü karda sürekli yorum yaparız. Bu özelliğimiz milli bir vasfımızdır belki. Ancak Milli Eğitim'de çalışan öğretmenler olarak yönetmelik bir yana, devlet terbiyesi çerçevesinde, "siyasi görüşlerini" açıklamaktan sakınır.

Politize olmuş bir kitle, her vesile ile tarafını, duruşunu belli eder. Siyasetten uzak yaşanmaz. Zira siyasi olaylar bir şekilde millet ferlerini etkiler. Siyasi konularda ki farklı düşünceler, memleket için bir kazanım olması beklenir. Farklılıkları zenginlik olarak görmeyenler, çatışma çıkarmaya ayarlanmış dar kafalılardır.

Onların beyinlerine çizilmiş sınırlar, aşılmaz duvarlar örmüştür.

Öğretmen arkadaşlarımız, artık rahat şekilde kanaatlerini belirtiyorlar. Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde "siyasetten Allah'a sığınırım" sözünün müntesipleri kendilerini alamıyorlar. "Bir görev almışçasına" büyük bir vazife şuuru ile toplumun ortasında iktidar partisine "oy vermeyeceğim" diyebiliyor. Daha düne kadar çekindiğinden inançlarını dahi açıklamaktan sakınanlar, mat renklere boyanarak toplumdan dışlanmayı göze alamayan bir camia şimdi duruşu ile dudak uçuklatıyor.

Sonra her akşam haberleri izliyoruz. Sabırla takip ediyoruz, neler söyleniyor, nasıl yorumlanıyor. İzlemeyin deniyor, göndermeyin deniyor, sadece bizi dinleyin deniyor. Her haberde bir dizi film heyecanında geçiyor zaman.

Ekrana çıkan/çıkarılan insanlara bakıyoruz. Kim bunlar, ne anlatıyorlar, ne tarafta duruyorlar, kime sallıyorlar. İzliyoruz, izliyoruz. "Millet anladı oyunu" denilince rahatlıyoruz. Komplo vızıltıları geliyor kulağımıza, belli "tarihler düşülüyor" düşürmek için başbakanı. Korku ve heyecan yayılıyor topluma. İnternete görüntüler düşüyor, kapı kapı dolaşılıyor "ona vermeyin, başkasına verin oyunuzu" diye.

Aklını mı yitirmiş bunlar, büyülenmiş mi bunlar, diyesiniz geliyor içinizden? Yapılan benzetmeler, söylenen sözler, hakaret gibi gelirken "az bile söylemiş" diyesiniz geliyor. Dik duramayanlar, güçlülerin yanında yer alanlar, kendi milletinden başka milletlerin ekmeğine yağ sürenler, gücünü milletten alanlara karşı başka güçlülerin yanında boy gösterenler.

Nasılda ikna ediliyor insanlar? Kendi masumiyetlerini açıklarken en dini, en İslami olandan bahsedenler, hep "bir minderden kaçış hissi" veriyorlar. Sen sağ taraftan bahsediyorsun, onlar sol arka taraftan anlıyorlar. İkna edilmiş beyinler, mankurtlaşmış zihinler büyük çaba sarf ediyorlar.

Sınıflarda küçük çocuklara durmadan video seyrettiriyormuş? Dershanelerde bilmem neler yapılıyormuş" haberlerine büyük çabalarla farklı yönde algı oluşturulmaya çalışılıyor.

Eğitim camiası, bu tür algılamalardan rahatsız. Duyumlar sıkıntı veriyor. Militanik bir kafa yapısıyla değil de daha olgun, daha ilmi, daha barışçıl söylemler oluşturmalı eğitimciler. Yeni neslin "fikri hür, vicdanı hür" yetiştirmek istiyorsak daha dengeli olmak gerekiyor.

Bizler, böyle yazdıkça bazı dostlarımızdan tepkilerde alıyoruz. "Neden daha sert yazmıyorsun", neden daha açık yazmıyorsun vb. eleştiriler. Ben de diyorum ki "Her yoğurt yiyişin bir yiğidi vardır." Bir dakika yanlış oldu galiba cümlemiz. Fark ettiniz değil mi? Ama ne fark eder, zaten ben de bunu söylemeye çalışıyorum.

"Çalacağın kapıyı fazla sert kapatma" demiş diyenler.

Konuşuldukça ortaya çıkanlar bizi ürkütmüyor, sadece hayretimizi artırıyor. Bir bilinçle bağlanmayanların, ilkelere değil de şahıslara bağlananların, arka plandakileri dost sananların yaşayacağı hep hüsrandır. Bir insana yüce değerler yüklemek yerine, zafiyetleri ve meziyetleri ile bağlanmak daha doğru gibi geliyor. Yanlış yapınca çok sarsılmayız en azından.

.