Referandum süreci hızla işliyor ve Türkiye yeni bir zamana hazırlanıyor. Küresel güçlere karşı direne direne yenileşmeye doğru akıp gidiyor. Dünyanın güçlü efendileri, beceriksiz kuklalarını sahaya sürdüğü günden beri otuz kırk yıl geçti.

Tih çöllerinde İlahi sözü dinlemeyen İsrailoğulları misali İslamdan uzaklaşma -ki adına batılılaşma adı verilmiş- sürecin sonuna gelinmiş bir dönemin başındayız. Onların kurallarına göre oynanan bu oyun perdelerini kapatıyor artık. Herkes artık tanıyor, biliyor bu senaryoyu. Perdenin arkasındakiler oyuncu bulamadıkları için sahnenin önünde kendileri boy göstermek zorunda kalıyorlar.

Seyirci olanlar da -bunca millet- bunlar nerden çıktı diyorar şaşkınlıkla. "Yıllarca bize başka şeyler şöylediler şimdi de böyle yapıyorlar." Sahnenin önündekiler artık mızrağın çuvala sığmadığını gördüler. Hatta bunu seyirciler de gördüler. Batı dünyasının boyayıp boyayıp sunduğu manzaralar artık tutmuyor ve kimse yutmuyor. Eee adamların elinde ne senaryo kaldı ne de figüran.

Şimdi arka sıralarda bir yer bulma zamanı geldi. Artık, doğuya insan hakları satamayacaklar, artık defolu demokrasilerini götüremeyecekler sıcak topraklara, pazarlarda da ufak bir tezgah bile açamayacaklar. Değiştirdiler, dönüştürdüler ve kendileri gibi yapmak istediler. Her zaman küllerinden dirilmeyi bilen bir batı aklı karşısında olduğumuzu unutmasak bile artık ihtiyarladı o. Ne kadar makyaj yapsa da yüzündeki kırışıklıkları gizleyemiyorlar.

Açıkınca helvadan yaptıkları putları dişleyen cahili Araplarını andırıyorlar. Zaten kendi elleri ile kurdukları düzenler bir gün başlarına devrilecekti. Rahman olan Allah bizleri onların zenginlikleri karşısında uyarmıştı. "Onların yeryüzünde gezip dolaşmaları seni aldatmasın" buyurmadı mı bize?

Gerçek iman sahipleri olarak ayakta kaldıysak onların/batılıların kurmaca dünyalarının sanal mutluluklarına kanmadığımız içindir. Kalbimizde sıkıntı oluşabileceğini bilen Rabbimiz "onların binalarının tavanlarını altından ve merdivenlerini gümüşten yapardı" ama yapmadı. Lakin bizi her fırsatta uyardı; "geçici dünyayı değil, kalıcı olan Rahmanın katındaki ahireti isteyin" buyurdu.

Batının gülen(!) maskesi düşmüştür. Hollanda'da ve Almanya'da yaşanan olaylar herhalde Avrupa Baharını başlattı. Bu bahar onların başını döndürmüş görünüyor. Ne yaptıklarını fark edemeyecek kadar şuurlarını kaybetmiş olmalılar. Zira artık şamar oğlanı bir Türkiye yok karşılarında.

Önce Suriye olaylarında -mülteciler konusunda- yaptıkları anlaşmalara sadık kalmadıklarını yüzelerine çarptık. Sonra gördük ki başındaki adamları milletini bilmiyor, tanımıyorlar. Avrupa Birliğinden çatlak sesler duyulmaya başladı. Kısa bir zaman içinde bir balyoz daha indi başlarına "Dünya beşten büyüktür" cümlesi ile sarsıldılar. Sanki Muhammed Ali'nin karşısındaki rakipleri gibi sağlı sollu darbelerle sendelemiş durumda batı dünyası.

Hayal falan görüyor değilim. Okuyanlar pek acele ettiğimi sanırlar belki ama zaten bu çağın postmodern zihniyetinin insanlığa ikramı olan kavramları neydi? Hız ve haz...

Dizi film hızında takip ediyoruz sosyal ve siyasal olayları. Bundan gayrı batının karşısında boyun kıran bir Türkiye yoktur. Milletimiz hakikati daha net görüyor. Ağzını açıp, gözünü yummuş ve yüzünü batıya dönmüş bir ülke değiliz artık. Aklımız gece gündüz savaşıyor. Güçlendikçe ülkemiz, dostlarımız ve düşmanlarımız daha da netleşiyor.

Geçen dostuluk konusunda duyduğum cümle bir teraziydi sanki. Adama sormuşlar "dostumu nasıl bileyim?" Verilen cevap harikaydı. "Düşman okunun gittiği yere bak, o seni dostuna götürür." İnsan düşmanlarını çabuk keşfeder de dostlarını o kadar çabuk fark edemezmiş demek ki.

"Yeni" olan bir gün gelir "eskir" ve tercih edilmez olur. Eskinin değeri çok olsa bile. "Yeninin" ezici bir kuvveti vardır. Eski Türkiye'ye veda etmek yeni Türkiye'ye "evet" demek için tarihi vakitleri icra ediyoruz. Bu ülkeyi küllerinden yeniden inşa ediyoruz.

Sözümüzün bir kısmını alıp da istismar edenler olur mu bilmem ama her alanda güçlü, içeride ve dışarıda gücünü ispatlamış bir Türkiye'den bahsediyoruz.16 Nisandaki referandum ile sırtındaki yönetimsel kamburlardan kurtulmuş bir Türkiye uçuşa geçecektir.

İşin doğrusu, yönetimin her safhasında bulunmuş, yönetimin nerelerde tıkandığını çok iyi fark etmiş yöneticilerimizin tasarladığı bu Cumhurbaşkanlığı Sistemi yönetimsel yaklaşımın daha hızlı yürütme yapacağı çarşambadan bellidir Perşembe gelişi misali..