Bu günün anlam ve önemine derin bir vurgu yapıp asıl konuma geçmek istiyorum. Parçalanmış bir takvim var elimizde ve bugünkü yaprağın altında "Dünya Kadınlar Günü" yazıyor. Kadın hakkında yazmak, çizmek, söylemek daha nice işler eylemek söz konusu iken bunlara işaret etmeyeceğim bu gün.

Sözümü, son tabyası da Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların katılımıyla bağlanan Yavuz Sultan Selim köprüsüne kilitleyeceğin. Spikerin takdimi esnasında ve protokol konuşmalarının yapıldığı zamanda içim içime sığmadı.

Şimdi ben ve benim gibi memleketine hizmet edenleri sevenler gibi tüm vatandaşlar da sevinmişlerdir. İlk köprünün yapılışından bu yana, aradan geçen onca zaman içindeki gelişmeler ile son on-beş yılda yapılanları görünce bu güzel insanları destekleme ihtiyacı hissediyor insan.

Kör, sağır, dilsiz isen yapılanlar karşısında sadece gözünü kapatır, kulağını tıkar, dilinin lal olmasını istersin. "Öleydim de bu günleri görmez olaydım. Niye onlar başarıyorlar da biz (bizim takım/parti) başaramıyoruz." Haset etmek, insanın kalp ayarlarını, zihin kimyasını maalesef bozar.

"Yapılanı çok büyültmeye gerek yok" diyenler çıkacak ve "tabii vazifesi, kim olsa bu devirde bunu yapardı, yapacaktı" gibi sözler sarf edenler, zihninin kıyısıyla, hafif bir yakın tarih seyahati yapıverse düşüncelerini boşlukta hissedecektir.

Bu insanlar gidip görmedikleri uzak memleketlerdeki köprülerin medh ü senasını duyunca "insanın ürettiği teknolojiye hayran hayran bakarken" bu şekilde kendi memleketinde olunca sevinemezler. Çünkü siyaseten rakip insanlar yapmıştır. Böyle güzel bir köprü ülkemizin geldiği başarı seviyesini gösterir ve bu başarı onların ise nasıl sevinsinler ve nasıl takdir etsinler ki.

"Biz zaten bundan dolayı modern zamanlarda sağlam bir millet olmadık" desek yanlış söylememiş oluruz sanırım. Ülke adına, millet adına kazanılmış ne varsa sevincine ortak olmak lazımdır. Zira o köprüyü, o yolu herkes kullanacak. "Yiğidi öldür hakkını ver" der büyükler. Lakin lafın gelişi öyle söyledik zira yiğidimizin daha çok işi var. Bu milletin onca geri kalmışlığını ne zaman, hangi aralıklarda gidereceğiz.

Bu milletin o yiğitle yürüyeceği hedefleri, göreceği güzel günleri var.

Başbakan, "sadece taş köprüler yapmadıklarını" beyan ettiler zaten. İyilik yapan her insan, gönüller arasına köprüler kurar. Gönül köprüleri ancak iyilik sahibi insanların aşabileceği vuslat köprüleridir. "Bostan" isimli eserde anlatılan bir hikaye vardır. "Adamın biri, bir koyunu boynuna geçirdiği iple ardı sıra çeker. Onu gören bir başkası "boynunda ip olmasa o koyun senin ardından gelmez" der. Adam koyunun boynundan ipi çıkarır ve ardına bakmadan giderken koyun da ip varmışçasına takılır peşine. Uzaklaşırken şöyle der; "Ben onu iyilik ipiyle bağladım o yüzden ardımdan her daim gelir."

İnsan iyiliği kölesidir.

İki kıtayı birbirine altı noktada bağlamış bir ülkenin evlatları olarak, kalpler arasındaki uzaklıklar ne menem bir şeydir ki köprüler kurulamıyor, yollar aşılamıyor. Araya ekilen fitne tohumlarının patlamasıyla devleşen kin dağlarının üzerinden bu köprüler, bu yollar geçemiyor.

Emanet bırakılmış vatan toprağında güven duyarak, sevgi ve muhabbet ile dünya milletlerine öncülük yapmak varken bu şaşılıktan bıktık usandık artık. Hayatın hakikatleri karşısından kurulmuş boş hayallere tutunmaya çalışmak kime, ne tür bir özgürlük getirir?

Bir cümlenin altını çizelim; yapanlar ile yıkanlar bir olur mu? İnşa eden ile imha eden denk olur mu? Eken ile kesen eşit olur mu?

Suçluya gereken cezayı vermek, mazluma ve masuma yürek dolusu iyilik etmektir.

İleri teknoloji kullanılarak inşa elden bu güzel köprü dünyada bazı ilklerin de başlangıcı. Bayılıyorum şu cümleye "dünya da ilk kez ülkemizde..." Demek ki bizler İslam'a hizmet etmiş, insanların hayrına çıkarılmış en hayırlı milletiz. "Dünya beşten büyüktür" diyerek Afrika ülkelerine jestler yaparak, hediyeler sunarak gönül köprüleri kuruyoruz. Bir gönüle girmek için yarışanlara selam olsun diyorum.