“Seni Mekke’den çıkardıklarında keşke sana yardım edebilseydim” demişti yaşlı bilge Varaka bin Nevfel, insanlığın Kutlu Elçisine. Şaşkınlığının ardında kadim gelenekten haber verdi bilge, “bütün peygamberler memleketlerinden çıkarılmışlardır.” Okuduğu eski kitaplarda öğrendiklerine göre böyle olacaktı.
O gün geldi ve Kutlu Elçi elleriyle kum serpti suikastçıların üzerine dudaklarıyla Yasin süresini terennüm ederken. Can dostu Ebu Bekir’in evine uğradı. Daha önce hicret için izin verilmeyen bu güzel insan iki deve hazırlamıştı. Sevgiliye (as) yol arkadaşı olma bahtiyarlığına erişecekti. On üç yıl önce, yaşlı bilgenin dediği gerçekleşiyordu. Mekke’de çıkınca geriye baktı “Ey Mekke eğer çıkarılmak zorunda kalmasaydı ayrılmazdım senden” dedi.
Davası için, sevdiğini terk etmeyi yeni öğrenmiyordu Kutlu Elçi (as). Sıcak çöl kumlarında bir hafta kadar sürecek yolculuğu cihanın kaderini değiştireceğini biliyordu. Her kıyam, her direniş bir kişinin bir adımıyla başlardı. “Lâilâlehe illallah Muhammeden Rasulullah” desinler diye ne kadar çok sıkıntıya katlanmıştı.
Sevdiklerini, en çok sevdiği uğruna terk etmenin adına hicret denildi. Hicret bir kutlu eylemdi bereketi ardında saklayan. Hicreti yaşamayan devlete ulaşamaz ve kadrini bilemezdi. Hicret bir inkılap, bir devrim, bir dik duruştu. “Yeryüzü dar mıydı?” buyuran Rabbimize karşı boynu bükük bir cevap idi. “Buyur Rabbim, nereye istersen oraya gideyim.”
İbrahim (as), Musa (as), Yusuf (as) yoluydu hicret yolu. Hasret dolu, özlem dolu gönül yorucu bir yolculuktu hicret. Ancak hedefe varmak için bir basamak, neleri terk edebileceğini, neleri göze alabileceğinin adı idi. Hazırlık yapmanın, yolda olmanın ve bir inşanın en önemli aşaması idi.
Hicri 1436 yılından gün aldık. Kutlama yapamadık ancak bir kaç gün içinde bir toplumsal dayanışma örneği daha dalgalanacak kapı önerinde. Komşunun genç kızı elinde tarçın kokulu aşureyi takdim edecek ve diğer komşu da “Allah kabul etsin” duasını dolduracak boşalttığı aşure kabına. Cami önlerinde kurum ve kuruluşlar herkese duyuracak Muharrem’in onuncu gününü.
Yeni bir yıl… Deli gibi eğlence yok. Ağaçları budama budalalığı yok. Aklı yok eden içkinin su gibi tüketilmesi yok. Noel babadan hediye beklemek gibi aptallıklar yok. Somut ve net bir gerçeklik var. Sosyal dayanışma, sıcacık bir komşuluk var. Kalabalıkta yalnızlaşan yüzyıl insanlarının üst komşusu ile görüşme imkanı var.
Nuh nebiden kalma bir geleneğin, bir kurtuluş yemeğinin ikramıdır aşure. İnsan derin bir tarihsellik hissediyor aşureyi kaşıklarken. Bilmem kaç asır önce tufandan kurtulmak için yapılan gemiden, karaya bastıkları gün yapılan bir tatlı. İnsanların ikinci atası Nuh (as) “hadi yavrum gel gemiye bin, bugün kurtuluş yok” dediğinde “yüksek dağlara çıkar kendimi kurtarırım” mazeretinin bir tufan dalgasıyla bölünmesini görür gibi olmaktır belki de aşure günleri.
Belki de günün insanın tüm bunlardan uzakta yaşayacaktır hicri yılbaşını… Düşünmeden plastik kaşıklarla kaşıklayacaktır aşureyi. Zira gündemi çok yoğun… Hicreti düşünemez o hengamede ve acele olarak yetişmesi gereken bir çok işi varken ufak plastik kapla takdim edilmiş aşurenin üzerinden tarihin derinliklerine dalıp gidemez.
Muharrem ayının ilk günlerini idrak ediyoruz. Takvimlere bağlı bir hayatımız var. zamanı saatle, tarihi takvimle sınırlandırmış veya biçimlendirmişiz. “Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir” buyuruyor ayet.
Ölçmek, tarif etmek, hatırlamak, anmak gibi şeyler insan hayatını kolaylaştırdığı gibi huzur da veriyor. Zaman ile barışık bir insan tarihi verileri zamanı içinde yaşayabilir. Bu, geçmişte kalmak değildir. Geleceğin temellerini sağlam atmakla ilgilidir.
“Ne harâbîyim ne harâbâtî
Kökü mazide olan âtîyim” demiş ya Üstat Yahya Kemal Beyatlı. Köklerinden güç alan milletler, tarihini asla unutmamalıdırlar. Ayrıca bizi diğerinden ayıran veya bizi biz kılan her ne varsa sahip çıkmalı kavga gürültü koparmadan.
Biz hicri yılbaşı ki Efendimiz (sav)’in kutsal hicretidir, unutamayız, unutmamalıyız. Nuh nebiden kalma ve insanlara güzel bir ikram olan aşureyi de dağıtır ve afiyetle yeriz.
Hakiki hicret kötülüklerden sıyrılıp iyiliklere kanat çırpmakla olacağının unutmayalım.