Tarih tekerrür mü ediyor diyesim geliyor. Gerçi tarihte zikredilmiş sözler farklı formatlarla, farklı kelimelerle kahramanları tarafından haykırılıyor. “Tarihi, güçlüler yazar” sözü kuvvetli muhtemelle doğrudur. Zayıflara isim verenler de güçlü olanlardır.
Başbakanın yürekler hoplatacak kulaklara neşe verecek sözünü okudum dünkü gazetelerde. Yine bir mestlik hali çöktü üzerime. Anlayacağınız hoşafımın yağı eridi. Sevincimden dört köşe oldum.
Bunları duyacak mıydı bu millet onca yıldan sonra. Batıya yürüyüşümüz durmuştur artık. Gerçi onlarca yıldır AB’nin kapısında bekliyoruz. Beklemek de bir durma biçimidir. Ancak bizim kast ettiğimiz “batıya yürüyüş” kültürü ve değerleriyle kabullenmek demektir ki bu yürüyüş durmuştur.
Artık batının insanlığa karşı yürüttüğü bu iki yüzlülük iki yüzyıldır yüzsüzce devam ediyor. Batının kalbini okumuş bir adam boyuna bakmadan haykırdı; “artık batı hasta adamdır.” Elleri titreyen, hakikati görmeyen bir yaşlı gibidir. Yaşlılar tecrübeli olurlar ancak batıda tamamen hastalık belirtisi.
Osmanlı Devletine “hasta adam” diyen batılılar Anadolu insanındaki moral bozukluğunu tescillemiş gibi davrandılar. Kaybetme korkusu kalbine düşen inançlı insan, ümitsizce yıllar sonra savaştığı, Batının değerlerini kanun diye, ilim diye, ölçü diye kabul etmek zorunda kalıyordu.
Belki zamansız sözlerden sayacak bazıları bu cümleyi, belki de diğerleri saçma bulacak bu ifadeleri. Ancak büyük liderlerin hayallerini slogan haline getiren kelimeler tam da böyle zamanlarda söylenir. Bu psikolojik bir savaştır. Bu savaşın yegane arka planı kendine duyduğun öz güvendir. Bir de karşıdakinin zaaflarını tespit etmek.
Bir kişinin kusurlarını bilenin, bir filmin eksikliklerini görenin konu hakkında bilgisinden söz edebiliriz. Karşısında tutum ve davranışlarımız biraz farklı olur. Bir zamanlar “Amerika düşünmüşse bizim düşünmemize gerek yoktur” diyen bir başbakandan “Avrupa, artık hasta adamdır” diyebilecek bir başbakan noktasına yükselmiştir.
“Politik bir ifade, reklam kokan bir ibare, aslı faslı olmayan sözler” gibi lafların hepsinden nefret ediyor ve reddediyorum. Bir zafer kazanmışlık hissi yüreğimizi kaplamalı. İnancımızı, gücümüzü haykırmalıyız. Zalim karşısında dimdik durmalıyız. Çünkü biz insani olana, çünkü biz hoşgörüye, yardımseverliğe dayanıyoruz. Bizden biri, bizim başbakanımız Avrupa’nın yüzüne bunu söylemişse bir bildiği vardır değil mi?
Şimdi oturup Avrupalıların bu lafı bize nasıl yedirdiğini veya yedireceğini mi düşüneceğim? İşimiz olmaz, Avrupa kendi ürettiği sorunlarını çözsün. Yetiştirdiği gençliği ile hangi geleceği kucaklayacaktır ki. Ürettiği felsefelerle dünyayı fakir bıraktılar, adaletsiz davrandılar, sömürdüler.
Hele bir de İslam ülkelerine suç atan zihniyetleri görüyorum. Neredeyse Nasrettin Hoca’yı yerden yere vurup da hırsıza bir söz söylemeyen cahil halk görüntüsü veriyorlar. İslam ülkelerinin geri kalmasında, iç karışıklıkların çıkmasında, kanların dökülmesinde mutlaka ve mutlaka batılıların veya bâtılın parmağı vardır. Bu tespiti yaptıktan sonra, Müslümanların cahilliğine, tembelliğine, korkaklığına, birbirine düşmanlığına, bölünmüşlüğüne sözü getirebilirler.
Elimde olsa bu sözler için bir roman yazar, olmadı bir film çevirir, olmadı bir dizi yayımlar, yine olmadı mı elden ne gelirse yaparım. Şimdi elimden bu geliyor. Batı hasta adam… Kadavra olmaya namzet biri. Tarihin çöplüğünde yerini almalı.
Ancak bir dakika Bu Avrupa değil mi küllerinden tekrar doğan ve onlar için demezler mi “boz eşeğini boya, sat babana renkli televizyon diye.” Manipüle etmek, iki yüzlü davranmak, sömürmek, bölmek hep batının geleneği olmuştur. Zira onlar üstün ırktır, değil mi?
Hayır, en yetkili ağızdan haykırdık, “Batı, artık hasta adam…” Merhamete ve bakıma muhtaç. Şimdi görsünler samimi insanlık nasıl yapılır… Selam ve dua ile…