Bir internet sahifesinde gözüme ilişti ve daha önce pek yapmadığım bir şeyi yaparak yazımın başlığını öğrencilerimle paylaştım. Onlara “yazmanın” ne işe yarayabileceğini anlatan konuşmalarımın arasında geçiverdi bu ifadeler.
Bir Kur’an Mealini ailece okuyan kıymetli dostumuz, kalabalık sayılacak aile efradıyla pasta kesip mum yakmışlardı. Hatmi ne tür hareketler yaparak kutladılar bilemiyorum tabi.
Ancak “hatim partisi” terkibi/tamlaması dikkatimden kaçmadı. “Doğunun batısı” der gibi bir şey. Kur’an-ı Kerim’i baştan sona okudunuz mu bir hatim yapmış oluyorsunuz. Hatip etmek veya halk diliyle hatmetmek; aşırlar, salavatlar ve ilahiler eşliğinde teşrif buyuran misafirlere izzet ve ikramla şekillenmiş törenlerdir. Yapılan işin –hatmin- çok kıymetli olduğu, toplum nezdinde vurgulamış olurken Kur’an talebesine büyük bir teşvik yapılmış olmaktadır.
“Parti” kelimesi ise, batı kökenlidir. Genellikle o kültürün bir ürünü olması sebebiyle eğleniş şekli de farklıdır. İnsan ruhunu rahatsız eden kaba müzikler ve aşırıya kaçan hareketlerin oluşturduğu dans figürleriyle icra olunur bir eğlencedir. Bu türlü yerlerde insan insanlıktan çıkar. Başka bir varlık haline dönüşür sanki.
Rasim Özdenören’in Düşünsel Duruş isimli eserindeki “Takke ve Kravat” başlıklı denemesinde işaret ettiği bir hal söz konusu burada. Bize, Türkiye’ye has bir özelliktir bu fotoğraf. Takke bizim, kravat batının. Bu ikisi Müslüman Türkün bedeninde vücut bulmuştur. Geçiş iklimlerinin toprağında yaşıyorsanız, kültürel geçişlerin de mekanı olursunuz.
“Hatim cemiyetimiz vardır, teşriflerinizi bekleriz” gibi nezih bir dille mevzuyu vuzuha kavuşturmak mümkün iken melez bir kavramla anlatmak ne anlama geliyor, size bırakıyorum. Yorumlarınızı, düşüncelerinizi namluya sürünüz.
Bilerek ya da bilmeyerek telaffuz edilmiş bir ibaredir belki de; “Hatim Partisi” “Ne olacak” deyip dildeki yozlaşmayı perçinleyeceksiniz ya da “maksat hasıl olmuş ya gerisi önemli değil” deyip geçeceksiniz. Bendeniz garipsedim. Hala da garipsiyorum.
Eski-yeni çatışması penceresinden baksanız da olur doğu-batı çatışması çerçevesinden baksanız da olur. Bunların dışında Kültürü Emperyalizm’in yeni bir oyunu açısından da değerlendirebilirsiniz mevzuyu. Mümkündür.
Çatışmalar insanda fikri gerilim yaratır. Bu metafizik gerilim olağanüstü sonuçlar doğurabilir. Eski-yeni çatışması konusunda da derice düşündüğünüzde beyninize ağrılar girebiliyor. Bir kavganın ortasında buluyorsunuz kendinizi. Maziden yardım istiyorsunuz, geçmişte nasıl çözüldü bu tür ikilemli sorunlar. Mazi, derin derin düşünüyor ve “her zaman vardı bu haller ve gelecekte de olacaktır” diyesi geliyor.
Bir yeni nasıl eski olur, hangi hallerde eskimiş olarak kabul edilir?
Sınıfın ortasına pimi çekilen bir el bombası gibi saldım soruları? Cevapların bir kısmı tatmin edici idi. Lakin aradığım cevap yoktu. Cevap, “sorunları çözemediği zaman yeni gücünü kaybetmiş sayılır” olacaktı. Sorunun varlığı, çözüm ihtiyacını içinde barındırır. Sivri zekalı adam işaret parmağı ile sorunu gösterir. Sorundan rahatsız olan kafalara çözümü arayalım demeye gerek yoktur.
Yeni varlığının dayanaklarını eskinin içinden elde etmeye çalışır öncelikle. Zira eski yani gelenek gücünü kaybetmişi değildir. Dimdik ayaktadır ama yorgundur. Algılama zayıf olduğu için sorunları görmez, çözüm ise aklına bile gelmez. Yeni olan eski ile denklendiğinde aralarında amansız bir kavga çıkar. Kavgaya girmezse yeni, varlığının kalıcılığını artık ispat edemez dolayısıyla.
Yeninin dayanılmaz çekim gücü insanları etkiler. En parlak fikirler, en güzeller yeniden beklenir. Yeni akıp giden zaman içinde kendini yenilemezse aniden devrilir gider.
“Hatim partisi” bir kavram kargaşasının sonucudur. “Cemiyetimiz” kelimesi genç kuşaklara aynı heyecanı vermiyor sanırım. Ancak bir kültür ve medeniyet kelimelerle kavramlarla hayat bulur. Kelimeler azalır kavramların içi boşaltılırsa nesillerin de dünyası sisli olur.
Eskimeyen yeninin peşinde olmalıyız bizler. Kaynakta hep aynı berraklıkta çıkan suyun tarih ırmağındaki değişimini fark edip tedbiri elden bırakmamalıyız, derim kısaca.