Rahmetli annesinin dokuduğu solmuş kilimler sahile sermişler ve üzerinde sabah namazını eda etmişlerdi denizi kıble kılarak. Gün doğmak üzere idi, gece uyanık kalmış gözlerden uyku damlıyordu. Bir uzanın da dinlenin diyecekti öğrencilerine ama dili varmadı.

Kur'an okuduğumuz bu saatlerde bizlerin de gözleri kapanır, başları devrilirdi. Saç baş darmadağınık, gözler mahmur mahmur. Ama bir ses uyandırırdı bizi. Rahmetlimiz bizi burada bir demircinin demiri adam ettiği gibi bizim gibi onlarca genci adam sınıfına yazdırdı. Gemlik'in otuz kilometre uzağında bir koyda tatil yapacaklardı bir gecelik.

Çay takımı unutulmuştu. Hayal dünyasında kurulmuş manzara şu idi; gün batarken ayaklarını uzatıp denize karşı koyu çaylar yudumlanacaktı. Ancak kor üzerinde ağzına kadar doldurulmuş pet şişenin kaynattığı suya el yordamıyla dökülen çay, aranan tadı vermemişti. Oysa kıymetli olan şey, hocasının isteğini yerine getirmek için ortaya konan çabaydı.

Öğretmen lisesi mezunu öğrencileriyle gençliğine gitmişlerdi üç yıldır kırk yaşındaki adam. Namaz sonrası, denize girerken, bir ağacın dibinde otururken, yürüyüşe çıktıklarında bitmez tükenmezi anılar anlatıyordu. Çocuklar sanki bir hatıra ormanı içinde ilerliyordu. Her bir hatıraya ilgi büyük oluyordu. Onarı buraya getirirken gönlünün derinliklerinden sayfalar okutacağı belliydi. Belki de onlara zaman zaman gençliğin hali hazırdaki şikayetlenmesinin sırlarını paylaşacaktı.

Ruh iklimini nasıl yoğurduğunu, buralarda nasıl vakit geçirdiğini, dostluğu, samimiyeti, hayata bakışları, heyecanları anları anlatacaktı adam. Rahmetli sıfatını isminin başına eklediği abisini anarken öğrendiklerinin hepsinin sahibinin o imişcesine minnettarlıkla anlatması, öğrencilerine vefadan haber veriyordu. Onun ardından, ondan öğrendiklerini öğrencilerine anlatması ve onların hayatında bir takım "ilk"lere imza atmayı arzuluyor olmalıydı kır saçlı adam.

Semih idi Erzurum Tıp Fakültesinde okuyanın adı. Tahtaköprüde oturur, sarışın denecek kadar sarı deniz rengi denecek kadar mavi gözlü ve maharetli uzun parmaklarıyla dikkat çekiyordu. Zaten olayı haber aldığında "süper olur hocam, ben arkadaşları organize ederim" demişti. Babasının ve abisinin traktör maceralarını anlatırken heyecanlandırdı.

Kadir Hozman, Semihin ahretlik arkadaşı Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi tıp Fakültesinden doktor çıkacak. Sükunetten bir taç gezdirir başında. Suya girmekten çekinirdi ıslanırım diye çekiniyordu.

Onların ağabeyleri Muhammed Kayarda Uludağ Tıp'ta mürekkep yalanlayanlardan. Geçen gördüğümde kilosundan kurtulması gerektiğini salık vermiştim ama hayat felsefesi çok farklıydı. Orhaneli'nin köylerinden kopup Bursa'ya yerleşmişlerdi.

Olcay ise pırıl pırıl kalbiyle Şipali Köyünün yiğitlerinden. Tarla işlerinden kaytardıkça böyle sosyal aktivelere kalırken maharetli ayaklarıyla da yeşil sahalardan toz kaldırır. Şimdilerde İstanbul İTÜ yolcusu.

Geleceğini emanet edeceği bu geçlere bir hayat çizgisi/dairesi çizmek gerekirdi. Gençler özgürlüğü kaldıramayabilirler. Hatıraların konuşmaya başladığı an geldi. Burada sırtmı yasladığımladar büyük çam ağacı vardı. Biz buraya o yüzden devrik çam dedik. Üzerine çıkıp balıklama dalmalarımız unutulacak şeyler değildir. Sabah namazında başlayan ilim öğrenme hiç aksamadan yatsıya kadar devam eder.

Suya itelemeler de ilginçtir. Öyle pantolonlarla iteklenir ki sıcak havalarda sulu şakalar her zaman iyi gelir inanıyla yapılırdı. Kayalara ve dağlara tırmanma adranili en yüksek spor dallarındandır...

Hatıralar bitmiyordu ama zaman daralıyordu. Yirmi dört saatten az bir zamanda bu kadar bereketli anlar yaşamak çok hoş gelmişti hepsine. Çünkü kır saçlı adamın geçmişi gıpta edilecek bir geçmişi anlatması onları mest etmişti.