Kılık kıyafet üzerine konuşmak, yorum yapmak, değerlendirmelerde bulunmak sıradan bir iş gibidir. Birazcık derin düşüncelere daldığınızda uzun bir tarihi süreç, geniş bir coğrafya gezintisinin ardından o kadar çok şey düşer ki aklınıza.
Kimi kıyafet-siyaset açısından bakar, kimileri kıyafet-din(inançlar) üzerinden bakar, kimleri kıyafet ve ahlak bazında değerlendirir, kimileri de -ki özellikle gençler- kıyafeti özgürlükler çerçevesinde değerlendirir.
“Kim karışır ki giydiğime, ben ne istersem onu giyerim” diyenler özgürlükçü takılırlar genelde. O zanneder ki “ben seçiyorum, ben beğeniyorum ve ben gönlümün istediğini giyiyorum.” Halbuki onun ne giyeceğine en çok elbiseyi dikenler karışır. Tasarlanmasından biçimine oradan da rengine kadar tasarımcılar karışır. Tasarımcılar ilhamı nereden alırlar? Ne olur da bu sene vişne pembesine tercih ederler? Nasıl bir ruh haliyle parlak renkleri öne çıkarırlar? Bunları tam bilmiyoruz. Bir tasarımcıyla konuşsaydım ya da onlardan biri ile yapılmış röportajı okusaydım bir fikir sahibi olabilirdim.
Ancak başı kapalı stilistin kılık kıyafet konusundaki yaklaşımı dikkatimi çekmişti. “Bu hükümet döneminde zengin ve inançlı hanımlara elbise tasarlayan biri olarak ben tesettürlü değilim. Evet, başım kapalı lakin tesettürlü değilim. Zira tesettür konusunda Rabbimizin hedeflediği şeyi yerine getiremiyorum. Evet, saçlarım görünmüyor siyah bir örtü takıyorum ancak yüzümü gözümü boyuyor ve şık giyinmeye dikkat ediyorum. Bu sebeple tesettürlü değilim, diyorum.”
İnce yorum benim hoşuma gitmişti. Bu hanım efendi, durduğu yeri de biliyor olması gerekeni de.
Geçen gün öğrencilerimden biri “Hocam herkes istediği gibi giyinebilir, ben başörtüsü takarım diğeri takmaz, o onun bileceği şey” dediğinde içimde belli belirsiz bir rahatsızlık oldu. Hemen bir çıkış yapayım, dedim. Düşünmeden konuşmak iyi olmazdı. Konuyu zihnimde bir tartmalıydım.
Akıl terazimi kurdum meydana. Bir tarafa “istediği gibi giyinme” kelimesini yerleştirdim. Neleri kast ediyordum bu kelimeyle. Kısa, mini, askılı, şeffaf, dar, sağı solu yırtık pırtık, düşük belli pantolonlar vb. Beden hatlarını öne çıkaran(başka kelimelerle ifade edilebilir) , dişiliği vurgulayan, albenisi bol bir takım kıyafetler.
“İstediği gibi giyinme” deyince neden aklımıza evvel emirde bunlar gelir biliyor musunuz? Bunlar istediklerinizdir ya da istetilenlerdir. “Algı operasyonlarından” haberi olmayanlar hep kendi tercihlerini kullandıklarını sanırlar. Ağlılarımızı nasıl yönlendirdiklerini nasıl yönettiklerini bilmiyorsanız, çok şey söylemeye gerek yok. Ayraca insanın etkilendiğini, iyi-faydalı-güzel olanı örneksediğini bilmiyorsanız diyecek sözümüz yok.
“Başörtüsü takıyorum çünkü böyle istiyorum” diyen birinin gözden kaçırdığı bir şeylerin olduğunu belirtmek istiyorum. Bu yazının ana fikri budur. İlkin başörtüsünün Allah’ın emri olduğu için, inancını hayatına uygulama zorunluluğuna inandığı için takılması gerektiğini bilmelidir insan. İhlas ve samimiyetle böyle düşünmelidir.Böyle buyrulur Nur Suresi 31 ayette:
“Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler.”
“Başörtüsü takıyorum çünkü böyle istiyorum” diyen eğer bilinçli ise Efendimiz (sav) şu sözünü uyguladığını biliyordur. “Kim arzusunu getirdiğim dine tabi kılmazsa olgun mümin olmaz.” Akıllı insan yaptığı davranışları sonsuz bir bereket ile süsler. Zaten yapacaksın veya yapıyorsundur bari güdük bir tutum geliştirme. “İlahi” olana daya gönlünü, davranışın her mevsim ürün veren bir tarlaya dönüşüversin değil mi?
Başörtüsü de yakışıyor hani, diyesiniz geliyor belki. Elbette ki Müslüman insanlar toplumun hoş gördüğü daha doğrusu dışlamayacağı veya dikkatleri üzerine toplamayacak kıyafeti tercih edeceklerdir. İşin özü şu galiba sırtında ne olduğu o kadar önemli değil, kalbinde ne var, sen ona bak.
“Benim istediklerim, Rabbimin benim için istedikleridir” gibi bir formüle bağlanmış bir hayat ne kadar kıymetli bir hayattır. Yani abi, ben emir kuluyum.