Maalesef Zulüm sadece İslam coğrafyasında.
Şanlı ecdadımızın çekildiği topraklarda
bugün kan,gözyaşı ve ölüm var.Acı,zulüm var.
Hatırlayalım ;Bosna’da Avrupa’nın
göbeğinde yapılan zulmü,katliamı.soykırımı.
Arakan’da insanlığın öldüğünün resmi var.Afganistan-
Çeçenistan,Doğu Türkistan ,Patani
ve bilemediğimiz nice Müslüman beldeler.
Zülüm hep İslam memleketlerinde,göz yaşı
hep kardeşlerimizde…Ölen hep bizim çocuklarımız
,ağlayan hep bizim analarımız.Hepkahır,
hep acı ve hep dram, hep bizimle. Bu
asır bizler için sabır ve dua asrı.Sesimizi duyan
yok ,kötü bir rüyadayız gibi bağırıyoruz,
haykırıyoruz ama kimse bizi duymuyor veya
duymak istemiyor.Ya Rabbi ümmetin içinde
bulunduğu hal bana acı veriyor,Ya Rabbi dindir
bu gözyaşlarını ,kahreyle Zalimleri. Kahreyle
İsraili ve YANDAŞLARINI...
İşte böyle bir ahvalde iken Bediüzzaman
Said nursi Hazretlerinin “Hutbe-i Şamiye “eserini
okudum ve zihnim dağıldı,gönlüm ferahladı.
Bu eserinde Üstad Kuran-I Kerim’den aldığı
feyz ve mesajlabizlere ümit dağıtıyor, gelecekte
din ve manevî değerlerin hakim olacağını
müjdelerken, inananlara heyecan veriyordu.
Ümit.Ümit.ÜmitÜstad için Ümit çok anlamlıydı.
Ona göre Ümitsizliğin her gelişmeye
engel olduğunu bilerek, Müslümanların geri
kalış sebeplerinden biri olarak görmüştü onu.
Bediüzzaman bu eserinde “ümmetin”hastalıklarını
teşhis ve tedavi yollarını gösteriyordu.
Buyrun önemli mesajları beraber okuyalım.
Hastalıklarımız;
Birincisi, ümitsizliğin içimizde hayat bulup
dirilmesiydi.
İkincisi, doğruluğun “hayat-ı İçtimaiye-i siyasiyedeölmesi”
ydi.
Üçüncüsü, “ehl-i imanı birbirine bağlayan
nuranî rabıtaları bilmek”ti.
Dördüncüsü, “intişar eden istibdat”tı.
Beşincisi, insanların himmetlerini şahsi
çıkarlarına hasretmeleriydi.
Bu beş dehşetli hastalığın çaresi vardı. O da
“eczahane-i Kur’ân’dan alınan” ve altı kelime
ile beyan edilen şunlardı.
Birinci kelime “el-emel”di. Yani Rahmet-i İlâhiyeye
kuvvetli ümit beslenecekti. Topluma
ümitsizlik aşılayanların rağmına, kat’i kanaatiyle
şöyle diyordu. “İstikbal yalnız ve yalnız
İslâmiyetin olacak. Hakimhakaik-i Kur’âniye
ve imaniye olacak.” Evet o ümitvardı. “Bize
parlak bir istikbal, ecnebilere müşevveş bir
mazi düşecek”ti.
Bediüzzaman, bu iddialarına deliller getiriyor.
Üsta’da göre ;
Müslümanların dinlerinin özüne sahip
çıkmasıyla o eski şevketli günlere yeniden
dönülecekti. Bunun başka natifi
yoktu. Çünkü tarih yanılmazdı. Ne zaman
ki, Müslümanlar Asr-ı Saadeti ölçü almışsa
o zaman görülmüş ki, “küre-i arzın bazı
kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet”
etmişlerdi. Artık insanlar savaşlar ve gelişen
teknoloji ve dehşetli olayların ihtarıyla uyanmış,
insanlığın gereğini hissetmişti. “Herkesin
kalbinde bir din-i hakkı arama meyli
uyanmış”tı. İnsanlar dine dönecekti. Fikrine
ve kalbine müracaat edecek, onunla görüşüp
meşveret ederek hakikatı bulacaktı. Kur’ân
ise insanları fikretmeye, akletmeye çağırıyordu.
Müslümanlar işte bunlara tâbi oluyorlardı.
Diğer dinlere inananlar gibi ruhbanları taklid
etmiyorlardı. Bürhandan vazgeçmiyorlardı.
“Onun için akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde
elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve
bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ânhükmedecek”
ti.
Ona göre istikbalde maddeten dahi İslâmiyet
hükümfermâ olacaktı.
Evet, nasıl ki, “eski zamanda İslâmiyetin
terakkisi, düşmanın taassubunu parçalamak
ve inadını kırmak ve tecavüzatını defetmek
silâh ile, kılıç ile olmuş”tu. “İstikbalde silâh
kılıç yerine, hakikî medeniyet ve maddi terakki
ve hak ve hakkâniyetin manevî kılıçları
düşmanları mağlûp edip dağıtacak”tı.
Bütün bunlara rağmen ehl-i imana ne oluyordu
da, istikbalde İslâmın hâkim olacağına
dair bu kadar delil olmasına rağmen ümitsizliğe
düşüyordu. “Ümitsizlikle zannediyorsunuz
ki, “Dünya herkese ve ecnebilere
terakki dünyasıdır. Yalnız biçare ehl-i imana,
tedenni dünyası oldu” diye pek yanlış
bir hataya düşüyorsunuz.” Zaman aynı hatta
ilerleyen bir çizgi değildi ki, başlangıcı ve
sonu birbirinden uzaklaşsın. Belki dünyanın
hareketi gibi bir daire içinde dönüyordu. Bazan
yaz ve bahar mevsimi gelir, bazan da kış
ve fırtına mevsimine dönerdi. Bu yüzden de,
“her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra
bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi, bir
sabahı bir baharı olacak inşaallah. Hakikat-i
İslâmiyenin güneşi ile, sulh-u umumî dairesinde
hakikî medeniyeti görmeyi Rahmet-i
İlâhiyeden bekleyebilirsiniz.(Risale- Nur –
HUTBE-İ ŞAMİYE adlı eserinden)
Hulasa bu ümitvarizahatlarla beraber ”
zalimler için Yaşasın Cehennem” diyerek bu
mübarek günlerde zulüm gören kardeşlerimize
dualarımızı gönderiyoruz.Bu süreçte dua
ile yapabileceklerimizden birisi de “İsrail”
mallarına boykot ve kınamadır. Selam ve dua
ile…