İslam dini; sosyal ilişkilere, ahlaki davranışlara, kişilik haklarının korunmasına, güven, huzur ve barış ortamını yok ederek kavga, tartışma ve dargınlıklara sebep olacak davranışlardan kaçınmaya büyük önem vermiştir. Bu nedenle sosyal ilişkileri zedeleyen, hakları ihlal eden ve ahlaki zafiyete sebep olan söz ve davranışları yasaklamıştır.

Yasaklanmış olan davranışlardan:

1-GIYBET: Gıybet, bir insanı gıyabında eleştirmek, çekiştirmek ve hoşlanmayacağı sözlerle anmaktır. Halk arasında buna "dedi-kodu" da denir. Kişinin bedeni, nesebi, ahlakı, işi, dini, elbisesi, evi, bineği vb. şeyler dedikodu konusu olabilir. Örneğin gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boylu, siyah veya sarı renkte olmak gibi nitelikler hakkında alaylı bir şekilde bahsedilmesi gıybet olur. Peygamberimiz (a.s.) ashabına; "Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sormuş, Onlar; "Allah ve Resulü daha iyi bilir" cevabını vermişler, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.); "Kardeşini, onun hoşlanmadığı bir nitelik ile anmandır" diye tarif etmiş. Kendisine,"Kardeşimde dediğim nitelik varsa" ne buyurursunuz? denilmesi üzerine, "Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa, ona bühtan ve iftira etmiş olursun" buyurmuştur." (Müslim, Birr, 70, III, 2001; Ebu Davut, Edep, 40, V, 191-192.)Dolayısıyla, gıyabında konuşulan nitelikler o kişide yoksa bu gıybet değil "iftira" olmuş olur. İftira ise gıybetten daha kötü ve daha büyük bir günahtır. Zira gıybette zikredilen husus kişide vardır, iftirada ise yoktur.

Peygamberimizin eşi Hz. Aişe validemiz anlatıyor: Bir gün Hz. Peygambere; "Ey Allah'ın Elçisi! (Kısa boylu oluşunu kastederek) şöyle şöyle olan Safiye sana yeter" dedim. Bunun üzerine, "Ey Aişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsa her halde onu ifsat eder, tadını ve kokusunu bozardı" buyurdu. Yine; "Bir gün Hz. Peygambere bir kişiyi, davranışlarını taklit ederek anlattım." Bunun üzerine: "Mukabilinde bana dünyayı verseler dahi, bir insanı hoşlanmayacağı bir şey ile taklit ve tavsif etmeyi aslasevmem" buydu. (Ebu Davut,Edep 40., V, 192-193.)Peygamberimiz (a.s.) bu sözleriyle gıybetin kötü bir davranış olduğunu bildirmiş, Yüce Allah da Kur'an-ı Kerimde gıybeti kesin olarak yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Zandan çokça sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve gizli hallerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir" (Hucurat,49/12).

Bu ayet-i kerime'de yüce Allah, kişilik haklarını ihlal eden "kötü zanda bulunmak", "insanların gizli hallerini araştırmak", "gıybet etmek" vb. bazı davranışlardan sakınılmasını emretmektedir. Zira Bunlar, kişilik haklarını ihlal eden, toplumun huzur ve güvenini sarsan, kişi ve toplum hayatında tedavisi çok zor yaralar açan hastalık ve çok çirkin davranışlardır. Yüce Allah gıybeti, ölen kardeşinin etini yemeye benzetmiştir. Ölü bir insanın etini yemek ne kadar çirkin ise gıybet de o kadar çirkin bir davranıştır.

Bir sonraki ayette, Allah katında üstünlüğün, insanın doğuştan sahip olduğu fiziki ve tabii niteliklere değil takvaya, iman, ibadet ve ahlaki güzelliklere bağlı olduğuna işaret edilmiştir. İnsan iman edip Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uyduğu zaman takva sahibi ve değerli olabilir. Gıybet eden insan takvanın gerektirdiği davranışları sergileyememiş, ahlaki zaafa göstermiş, kul hakkı yüklenmiş ve büyük günah işlemiş olur. Gıybet; erdemli insanların değil, zayıf iradeli, zelil, manen ve ahlaken aşağı mertebede olan insanların yapabileceği kötü bir davranıştır.

Sahabeden Süfyan b. Abdullah (r.a.) anlatıyor: "Ey Allah'ın Elçisi! Bana sımsıkı sarılacağım bir amel söyle" dedim. Peygamber (as.): "Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol" buyurdu. Kendisine, "Ey Allah'ın Elçisi! Hakkımda korkacağın şeylerin en tehlikelisi nedir?" dide sordum. "Mübarek dilini tuttu sonra da; "İşte budur" buyurdu. (Tirimizi, Zühd, 60, IV, 607)

Gıybet; kişi, aile, toplum, hatta bir milletin bütününü rencide edebilir.Kişiler, aileler ve toplumlar arasında huzursuzluk, kırgınlık ve kavgalara sebepolabilir. Bu sebeple yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz gıybet etmeyi şiddetle yasaklamış, büyük günah olduğunu bildirmişlerdir. Gıybet, müminin "fasık" ve "asi" olmasına sebep olur. Gıybeti yapılan kimse hakkını helal etmedikçe kişi gıybetin günahından kurtulamaz. Çünkü gıybet etmek bir kul hakkıdır. Kul hakkını ise,sahibi bağışlamadıkça Allah bağışlamaz.

Söylediği söz, yaptığı fiil ve sergilediği davranış ile her türlü günahı ve kötülüğü işleyen, fert ve topluma zararlı olan, sözgelimi, hırsızlık ve iftira eden, ırz ve namus düşmanlığı yapan bir kimsenin bu ahlak dışı tavırları, zararından korunabilmeleri için bir başkasına anlatılabilir. Bu gıybet sayılmaz. Peygamberimiz (a.s.); "Mücahir kimse hariç, bütün ümmetim affa mahzar olur"(Buhari, Ede., 60, VII, 79.), "Mücahir" ise; kötülüğünü (utanıp gizlemek ve tevbe etmek yerine, sanki marifetmiş gibi onu) açığa vuran, Allah'ın örtüp af etmek istediği günahı açan, başkalarına anlatan kimsedir. İbni Battal; "Günahı aleni yapmakta Allah, Peygamber ve salih müminlerin haklarını hafife almak vardır" demiştir.(Kütüb-ü Sitte Terceme ve Şerhi, XII, 124-127,). Ancak kötülükleri ile topluma zarar veren kişilerin durumunu açıklarken bir fitneye sebep verilmemesine özen gösterilmelidir. Gayri meşru sözleri hiç çekinmeksizin yapıp duran fasık kimselerin bu çirkin hallerinden korunma konusunda tedbirli olunmalıdır. Bu tedbir ve çalışmada şahsi bir kin ve garez öne çıkmamalıdır. Gıybet, söz, yazı ve fiil ile yani el, kol, göz, kaş işaretleri ile de yapılabilir. Gıybetçi, içindeki kötü düşüncesini işaretlerle de ortaya koyabilir. Her türünden sakınmak gerekir.

Gıybet Edene Karşı Takınılacak Tavır

Gıybeti yapılan kişi, yapılan gıybeti duyduğunda, " ben de onun gıybetini yapayım" diyemez. Bu takdirde kendisi de gıybet eden kişinin konumuna düşmüş, kendisi de büyük günah işlemiş olur. Öyle ise ne yapması gerekir? Söz konusu gıybet, yanlış bilgiden kaynaklanıyorsa, gıybet edene uygun bir üslup ile durumu anlatabilir. Gıybetin devam etmeyeceğine inanıyorsa sabırlı olmak, hiç duymamış gibi davranmak daha isabetli olur. Böyle davranabilen insan yüce Allah'ın: "İyilik, iyi söz ve iyi davranış ile kötülük, kötü söz ve davranış bir değildir. Sen kötülüğü en güzel biçimde sav, Bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak ve samimi bir dost oluvermiştir." (Fussilet, 34)emrine uygun davranmış olur.

Gıybeti yapılan kimse gıybet sebebiyle zarara uğramış veya zarara uğraması söz konusu ise duruma müdahale edebilir, ilgili mercilere şikayet edebilir, zalimin yüzüne de zulmünü söyleyebilir. "Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez" (Nisa, 148) anlamındaki ayet, bunun delilidir. Ancak gıybeti edilen kimsenin sabretmesi ve sızlanıp şikayet etmesinden daha hayırlıdır. Böyle yapabilirse; "...Eğer sabrederseniz elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır." (Nahl, 122. Şura, 40) anlamındaki ayetin gereğini yerine getirmiş olur.

Yanında gıybet yapılan kimsenin hiçbir şey söylemeden gıybeti dinlemesi doğru değildir. Müminin aleyhine konuşulmasına, gıybetinin yapılmasına müsaade etmemek gerekir. Bunu iki şekilde yapabilir:

a) Sözlü olarak müdahale eder, bunun doğru olmadığını, gıybet etmenin haram ve büyük günah olduğunu söyler. Bu, müminin iyiliği emretme, kötülükten sakındırma ve mümini gıyabında müdafa etme görevidir. Kur'an'ın bir çok ayetinde bu husus müminlere görev olarak yüklenmektedir. Yüce Allah, "Mümin erkek ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar..." (Tevbe, 9/71) PeygamberimizPeygamberimiz (a.s.) ise: "Sizden kim bir kötülüğü görürse onu eliyle değiştirsin, eliyle değiştirmeye gücü yetmiyorsa onu diliyle değiştirsin, dili ile değiştirmeye gücü yetmiyorsa kalbiyle (onu tasvip etmesin, protesto etsin). Bu imanın(gerektirdiği amellerin) en zayıf olanıdır" buyurmaktadır.( Müslim, Îman, 78, I, 69; EbuDavud, Salat, 248, I, 677). Mümin bu emirlere uyarak bir haramın işlenmesine izin vermemeli, imkanları ölçüsünde engel olmalıdır.

b) Sözlü olarak gıybetin yapılmasına engel olamayacaksa hiç olmazsa yapılan gıybete ortak olmamalı, gıybet sözlerini dinlememeli, gıybet yapılan ortamı terk etmelidir. Bu husus, yukarıdaki hadisin üçüncü şıkkında ifade edilen davranışı sergilemektir.

Gıybet Etmenin Müeyyidesi

Gıybet etmenin ayet ve hadislerde dünyada uygulanacak bir müeyyidesi bildirilmemiştir. Durumuna uyguntazir cezaları uygulanabilir. Ancak tövbe edilmediği veya sahibi tarafından affedilmediği takdirde ahirette cezasını çekeceği ise açıktır. Onun için mümin gıybet etmemelidir. Etti ise günahına tövbe etmeli, gıybet ettiği kimseden af ve helallik dilemelidir. Aksi takdirde ahirette "müflis" durumuna düşecek sevaplarından gıybet ettiği kimseye vermek durumunda kalacaktır. (Tirmizi, Kıayame, 2, IV, 613.).Tabiin alimlerinden Hasan Basri, kendisinin gıybetini yapan birine bir tabak hurma göndermiş ve işittiğime göre amelinden bir miktar bana hediye etmişsin, ben de hurma göndererek karşılık verdim, hediyemi kabul et" demiştir. (Gazali, İhya-u Ulumu'd-Din, III, .343. Çeviri Ahmet Serdaroğlu)

2-KOĞUCULUK

"Koğuculuk" insanlar arasında söz taşımaktır. Bu, İslam'ın yasak ettiği ve büyük günahlardan saydığı ahlak dışı kötü davranışlardan biridir. Koğuculuk yapan kimseler, Peygamber efendimizin hadislerinde "nemmam" ve "kattat" olarak isimlendirilmiş ve bu kimselerin (cezalarını) çekmeden cennete giremeyecekleri bildirilmiş, şöyle buyurmuştur:"Nemmam cennete girmeyecektir", "Kattat cennete giremez."( Buhari, Edeb 50, VIII, 86;Ebu Davud, Edeb 38, V, 190; Tirmizi, Birr 79, IV, 375.)

Hadiste geçen "kattat" ve "nemam", kişiler arasında söz taşıyan demektir. Bazı alimler; "nemam" sözü bizzat dinleyip nakleden kimse;, "kattat" ise, söylenenlere kulak kabartıp işittiği gelişi güzel dedikoduları başkalarına nakleden kimsedir şeklinde tanımlamışlardır.

Nemime; bir kimsenin halini, rızası olmadan bir başkasına, fesada sebep olacak bir tarzda nakletmektir. Peygamberimiz (a.s.) ahabından herhangi biri hakkında hoşa gitmeyecek bir söz, bir davranış, kötü bir huy anlatılmamasını, onlar hakkındaki iyi zannı yok edecek bir durumun olmamasını istemiş ve onlara,"Kimse bana ashabımdan birinden (canımı sıkacak)bir söz getirmesin buyurmuş, sebebini de; "Çünkü ben, karşınıza zihnimde hiç bir şey olmadan çıkmayı seviyorum" şeklinde açıklamıştır.(Ebu Davud, Edeb 33,V, 183)Nemime; fertler arasındaki iyi ilişkileri bozan, toplumun huzurunu kaçıran, kardeşlik, birlik ve beraberliği olumsuz yönde etkileyen gayr-i ahlaki bir davranıştır.

Nemimeye taraf olanların, nemamın sözüne itibar etmemeleri gerekir. Zira Yüce Allah,"Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba, bütün bunların ötesinde soysuz olan kimseye mal ve oğulları v ar diye boyun eğme" anlamındaki (Kalem,68/10-14)ayetinde, sözü dinlenmemesi gerekenler arasında Koğuculuk yapanları da zikretmiştir.Her duyduğumuzu, filancadan duydum diyerek başkalarına nakletmek son derece riskli bir davranıştır. Sevgili peygamberimiz sas. " Her duyduğunu başkalarına anlatmak kişiye yalan olarak yeter" buyurmuşlardır.

3-İFTİRA

İftira, bir kimsenin işlemediği bir suçu yapmış gibi anlatmak, onda bulunmayan bir kötülüğü varmış gibi göstermektir. Özellikle ahlaklı erkek ve kadınlar hakkında namuslarıyla ilgili konularda iftirada bulunmakbüyük günahtır. Peygamberimiz (a.s.): "Helak edici yedi büyük günahtan sakının" buyurmuş, iffetli ve namuslu kadınlara iftirada bulunmayı büyük günahlar arasında saymıştır.( Buhari, Vasaya, 23, III, 195; Müslim, Îman, 144, I,91) Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Mü'min erkeklere ve Mü'min kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir" (Ahzab 33/58).

Kişinin sorumluluğunu unutarak, isteklerine ulaşmak amacıyla insanlara iftira etmek kötü bir huy ve bir çeşit hastalıktır. İftiranın gayesi; insanları işinden ve şerefinden etmek, şerefli ve dürüst insanları yıpratmaktır. Bu bakımdan her söze, her habere inanmamak, onu iyice araştırmak gerekir. Özellikle ırz ve namus konularında hemen görüş belirtmemek, sonucu itibariyle isabetli bir tutum olur. Nitekim Yüce Allah,"Ey iman edenler! Size fasıkbirisi bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için haberin doğruluğunu araştırın" (Hucurat,49/6) buyurmaktadır. Yüce Allah, ağızdan çıkan her sözün yazıcı melekleri tarafından kaydedildiğini bildirmekte, şöyle buyurmaktadır: "İnsan, (iyi veya kötü) her hangi bir söz söylemez ki, yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve tespit eden) hazır bir melek bulunmasın" (Kaf,50/18)

İftiranın Müeyyidesi: Yüce Allah, Kur'an-ı Kerimde, namuslu bir erkek ve kadına iftira eden, ama bunu dört adil şahit ile ispat edemeyen müfterilerin cezalarının seksen sopa vurulması olduğunu ve bunların tanıklıklarının ebedi olarak kabul edilmemesi gerektiğini bildirmektedir (Nur, 24/40). Bu ceza, iftiranın ne kadar büyük günah olduğunu ifade etmektedir. Yüce Allah iffetli insanlara iftira edenlere dünya ve ahirettelanet ve büyük bir ceza olduğunu bildirmekte ve şöyle buyurmaktadır: "İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mümin kadınlara zina isnat edenler gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir ve onlara çok büyük bir azap vardır" (Nur, 24-22)

Mümin, başkasının kusurlarını saymak veya söylemek yerine kendi kusurlarını gözünün önüne getirmelidir. Başkalarının yanlışlarını ve kusurlarını söylemek ve anlatmak müminin görevi değildir. Bu günahlar, kalbimizi, aklımızı ve vicdanımızı kirletir, bizi suçlu ve günahkaryapar.

4-YALAN SÖYLEMEK

Yalan, gerçek dışı ve aslı olmayan söz söylemektir. Yalan İslam'ın şiddetle yasak kıldığı ve büyük günah saydığı davranışlardan biridir. Yalan söylemek münafıklığın alametidir: Peygamberimiz (a.s.), "Münafıklığın alameti üç tanedir; (Münafık); konuştuğu zaman yalan konuşur, vaat ettiği zaman döner, sözünü tutmaz, bir şey emanet edildiği zaman riayet etmeyip ona hainlik eder" buyurmuştur.(Tirmizi, İman, 14, V, 19.)

Yalancılık çok kötü bir huydur. Yüce Allah; "Yalan sözden kaçının" (Hac, 22/30), "Doğru söz söyleyin" (Ahzab, 33/70) buyurmaktadır. Sevgili peygamberimiz sas.; "Yalan insanı itaatsizliğe, kötülüğe götürür. Kötülük de insanı cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyle Allah katında çok yalancı olarak yazılır." (Buhari, Edeb, 69, VII, 95; Müslim, Birr, 103, 104, III, 2012-2013.)

Bir insan bir kere "yalancı" damgasını yedi mi hem Allah katında hem insanların nazarında itibarı kalmaz, Allah bu kimseye yardım etmez, onu doğru yola iletmez. K.Kerimde: "Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola iletmez" (Mümin,,40/28) buyurmakta, Yalan söylemek şöyle dursun iyice bilmediğimiz bir konuda söz söylememizi bile yasaklamaktadır:

"İyice bilmediğin bir şeyin ardına düşme, arkasına düşme! Çünkü kulak, göz, kalp bunların hepsi yaptıklarından mesuldür" (İsra,17/36). Peygamberimiz (a.s.); "Allah'a ve ahret gününe iman eden kimse ya doğru ve faydalı söz söylesin ya da sussun" buyurmaktadır.(Müslim, İman, 75. I, 68.)

Yalancılık, ahlakın bozulmasına, ailelerin yıkılmasına, toplumun fesadına, işlerin dağılmasına sebebiyet verebilir. Yalan söyleyen kimse insanların gözünden düşer, sözüne itibar edilmez, doğru söylediğine de inanılmaz olur. "Yalan söyleyenin evi yanmış, kimse inanmamış," atasözü, yalancının sonunun hüsran olduğunu belirtmektedir. Yine atalarımız; "yalancının mumu yatsıya kadar yanar", "şehrin yukarısında biryalan söyledim, aşağıda kendim de inandım", "yalan söyle, tutmazsa izi kalır" sözleriyle yalanın toplum hayatındaki olumsuz etkisine dikkati çekmişlerdir. Yalanın etkisi uzun ömürlü olmaz. kişinin yalanı, bir vesile ile mutlaka ortaya çıkar ve o kişiler musalla taşına konduğunda;"ey cemaat bu mevtayı nasıl bilirsiniz" diyen imamın sorusuna, diliyle, "Allah rahmet etsin" denilse bile "içinden yalancının biriydi" denilir.

Peygamberimiz şaka amacıyla veya çocukları avutmak amacıyla dahi yalan söylenmesini hoş karşılamamaktadır: Sahabeden Abdullah İbnu Amir (r.a.) anlatıyor: "Bir gün, Allah'ın Elçisi (a.s.), evimizde otururken, annem beni ça­ğırdı ve, "Hele bir gel sana ne vereceğim!" dedi. Resulullah (a.s.) anneme: "Çocuğa ne vermek istemiştin?" diye sordu. Annem: "Ona bir hurma vermek istemiştim" deyince, Peygamberimiz (a.s.): "Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan üzerine bir yalan yazılacak!" buyurdu (EbuDavud, Edeb 88, V, 265.)

Peygamberimiz bu hadisleriyle, çocuk terbiyesinde yalan söylememenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamış, yanlışlığı, karşılıklı bir diyalog çerçevesi içinde öğretmiştir. Hepimiz biliriz ki yanlış yolda yürüyerek doğru yola çıkılmaz. Hayatımızı doğrular üzerine programlamalı, dürüst davranarak toplum içinde şahsiyetli bir yer edinebileceğimizi unutmamalıyız.

5-YALANCI ŞAHİTLİK: İnsanların ruhuna zarar veren, hakkını zayi eden, anarşiyi yayan, yalancı şahitlik de; toplumsal kötülüklerin en çirkin ve en tehlikelisidir. Yüce Allah: "Allah için adaletle şahitlik edenler olun" (Maide, 5/8) buyurmuş, bırakın yalancı şahitlik yapmayı, gerektiğinde şahitlik yapmamamın dahi büyük günah olduğunu bildirmiş, şöyle buyurmuştur: "Şahitliği gizlemeyin. Kim tanıklığı gizlerse bilsin ki onun kalbi günahkardır" (Bakara, 2/283), "Rahmanın kulları" diye övdüğü ve cennete koyacağını bildirdiği müminlerin özellikleri arasında onların yalancı şahitlik yapmamayı da zikretmiştir: "(O Rahmanın kulları), yalan yere şahitlik etmeyen kimselerdir"(Furkan,25/ 72 Yüce Allah, "...İçinizdekini açıklasanız da, saklasanız da Allah onu bilir ve onunla sizi hesaba çeker" (Bakara,2/284) buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) ise; "Kulun kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz, dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Komşusu zararlarından emin olmadıkça kişi cennete giremez" buyurmuştur. (Ahmed, III, 198.)

Yalancı şahitlik yapmak hem yalan söylemek hem de dolaylı olarak iftira etmektir. Yalancı şahitlik ile kul hakkının ihlal edilmesine ve zulüm yapılmasına sebep olunmuş olur. Bu büyük günahlardan biridir.

SONUÇ

Dinimiz, aile ve toplum hayatının güvenli ve huzurlu olmasına, fertlerin dindar ve ahlaklı olması büyük önem vermiştir. Gıybet, Koğuculuk, iftira, yalan ve yalancı şahitlik aile ve toplumun güven ve huzurunu yok eden, fertlerin gayr-i ahlaki olmasına neden olan kötü davranışlardır. Bu sebeple yüce rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. Bu davranışlar tövbe etmeyi gerektiren büyük günahlardan sayılmıştır. Bu itibarla müslüman, gıybet, koğuculuk, iftira, yalan ve yalancı şahitlik gibi kötü davranışlardan uzak durmak zorundadır. Bu davranışlardan har hangi birini yaptı ise hemen Allah'a tövbe etmelidir. Bir yerde batıl ve zararlı konuşmalar, dedikodu, gıybet ve koğuculuk yapılıyorsa ortam müsait ise önce ikaz edilmeli, ikaz edilemiyor veya ikaz fayda vermiyorsa o meclis terk edilmelidir. Bu, mümin için bir sorumluluk, bilinçli bir davranış, günahtan kaçış ve günaha vasıta olmama duygusudur. Peygamberimiz konuştuğu zaman müminin doğru konuşmasını veya susmasını tavsiye etmektedir. Müslüman ne eliyle ne de diliyle insanlara zarar vermemelidir.

Ayrıca bilmek gerekir ki, çok söze yalan karışabilir, çok konuşmak kalbe kasvet verebilir, zihni yorabilir, tefekküre mani olabilir, dinleyenleri usandırabilir. Çok konuşan çok hata eder ve sözün tesirini azaltır. Bu itibarla az, öz, doğru ve yararlı şeyler konuşmak, her türlü gıybet, nemime, bühtan, yalan, yalan şahitliği, iftira vb. kötülüklerden sakınmak müminin şiarı olmalı, çok kıymetli olan ömür sermayesini Allah'ın rızası doğrultusunda harcamalı, olumsuzlukları terk etmeli, nefis muhasebesi yaparak kusurlarından dolayı tövbe etmelidir.

Allah cc. Her türlü kötü huy ve davranışlardan ve kötülerin şerrinden cümlemizi muhafaza buyursun. Huzur içinde yaşamayı ve daima doğru hareket edip salih ameller işlemeyi nasip etsin. Amin.

İsmail YILDIRIM