Kur'an-ı kerimde şöyle buyrulur: "Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet (kulluk) ediniz. Umulur ki, böylece (yanlış inanç ve davranışlardan, kötülüklerden ve Allah'ın azabından) korunmuş olursunuz.". (Bakara-21.ayet)
Allah-ü taalaya karşı kulluk görevlerimize ibadet diyoruz. Şüphesiz ki bizleri ve tüm varlıkları yoktan var eden, yaşatan ve sayısız nimetler veren Yüce Allahtır. Bunca lütuflarda bulunan Allahı tanımak, ona iman ve ibadet etmek birinci (en önemli) görevimizdir. Zira insan olarak yaratılışımızın hikmeti de budur. Bu hakikat Zariyat süresi 56. Ayeti kerimede şöyle ifade edilir: " Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk-ibadet etsinler diye yarattım".
İnsan olarak bize yapılacak küçük bir iyiliğe bile teşekkür etme ihtiyacını duyarız. Bu duygu, insanın yapısında var olan bir özelliktir. Fıtratı bozulmamış hayvanlar bile, kendilerini yedirip içiren ve barındıran insanlara karşı bağlılık gösterirler. Yaratıkları içinde seçkin bir yeri olan insanın, bunca nimetler karşısında duyarsız kalması, bunları kendisine veren Allah'a teşekkür etmemesi nasıl düşünülebilir? Yüce Allah, "..Allah'ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir"( Nahil -18.) ayetinde, bize vermiş olduğu nimetlerin çokluğuna dikkatimizi çekmiş, şükür etmemiz gerektiğini hatırlatmıştır. İşte ibadet, Allah'a, O'nun yüce zatına yaraşır bir şekilde, en üstün saygının gösterilmesi ve bize verdiği sayısız nimetlerine karşı kendisine teşekkür görevinin yerine getirilmesidir. Doğru düşündüğümüz takdirde vicdanımız da bize bunu emreder. Nitekim Peygamberimiz (sas), Allah'ın büyüklüğü ve sayısız lütufları karşısında daha çok teşekkür etme gereğini duyarak geceleri bile kendisini ibadete vermiştir. Hz. Aişe (ra.) diyor ki: Peygamberimiz, mübarek ayakları şişinceye kadar geceleri ibadet ederlerdi. Bunun üzerine kendisine; "Ey Allah'ın Resulü, geçmişte ve gelecekteki günahların bağışlandığı halde niçin böyle yapıyorsunuz, diye sorduğumda, O; "Rabbime şükredici bir kul olmayayım mı !" diye cevap vermiştir." (Buhari, Teheccüt, 6; Müslim, Kitabu Sıfati'l-Müsafirine ve Kasrihim, 18.)
Allaha karşı kulluk görevlerimiz, önce ilmi ve ameli ubudiyet-kulluk olmak üzere ikiye ayrılır. Ameli ibadetler de yapılış yönüyle: Bedeni, Mali ve Hem mali-hem de bedeni olmak üzere üçe ayrılır. İlmi ubudiyete iman diyoruz. Kişi, önce Yüce Allahı tanımalı, Ona iman etmelidir. Asıl olan imandır, Allahü taala, doğru bir imana sahip olmayan kişinin hiçbir şeyine değer vermez. Kişi öncelikle doğru ve samimi bir imana sahip olmalıdır. İman ederek Mü'min vasfını kazanan kişinin de, bu imanını fiiliyata geçirmesi, yani ameli-fiili olarak kulluk görevlerini yerine getirmesi, ibadet etmesi gerekir. İbadet denilince daha çok bunu, yani ameli-fiili kulluk görevlerini anlar ve bunu kast ederiz.
İlmi ubudiyet-kulluk, İmanın şartları olarak bildiğimiz: Allaha, Meleklerine, Kitaplarına, Resullerine, Ahirete-hesap gününe ve kadere iman diye 6 maddede özetlenir. Ameli-fiili ubudiyet-kulluk görevleri ise, İslamın şartları olarak bildiğimiz; Allahtan başka (kendisine iman-ibadet ve kulluk edilecek ve kedisine sığınılıp manevi yardım istenebilecek bir varlık) ilah olmadığına, Hz. Muhammedin de (sas), Allahın kulu ve bize dinimizi öğretmek üzere görevlendirdiği elçisi olduğuna inanmak, Allahın rızasını kazanmak ümidiyle Namaz kılmak, Ramazan orucunu tutmak, Malının zekatını vermek ve Hacca gitmek gibi emirlerini benimsemek ve yerine getirmeye gayret etmek, yani Allaha teslim olup günlük hayatta Müslümanca yaşamak... şeklinde beş maddede özetlenir.
İbadet-Kulluk görevlerimiz, hayatımızın tümünü içine alacak şekilde hem kapsamlı ve çeşitlidir, hem de ömrümüzün sonuna kadar devamlıdır. Samimi bir Müslüman sadece belli zamanlarda, özel durumlarda veya belli mekanlarda değil, evinde, iş yerinde, çarşı-pazarda, aile fertleri, çevresi vb. ilişkilerinde, hülasa her zaman, her yerde ve herkese karşı Müslümanca bir tavır sergilemeli, Kur'an-ı Kerime veya Hz. Muhammedin öğrettiği esaslara aykırı bir anlayış ve yaşayış içine girmemelidir. İbadetlere sabır ve şuurla devam ettiğimiz takdirde hem imanımızı olgunlaştırmış, korumuş, hem de kötülüklerden sakınan, şuurlu mü'min olmuş, böylece Allahın rızasına ve cennete layık olmuş oluruz.
Dinin sahibi Allahtır. Onu bize tebliğ eden, nasıl uygulanacağını öğreten de Hz. Muhammeddir (sas). Dolayısıyla Allahın kitabına aykırı, Hz. Muhammedin öğretip uyguladığı esaslara uymayan bir inanç, amel ve uygulamanın dinde bir değeri olmaz.
Her bir ibadetin kendine mahsus şartları, hükümleri vardır, bunların bilinmesi ve riayet edilmesi gerekir. Amma bunlardan önce ve her bir ibadet ve dini faaliyette mutlaka dikkat edilmesi gereken niyet ve mütabeat gibi iki temel husus vardır.
İbadetler, Allahın emri olduğu için ve onun rızasını kazanmak niyetiyle yapılmalı, niyete Allah rızasından başka bir şey karıştırılmamalıdır. Niyete riya, sum'a, şirk vb. karışır, yani niyeti sırf Allah rızası için olmaktan çıkar, sulanır-bulanır, safiyeti bozursa Allah ona değer vermez. Bir de mütabet gerekir. Yani ibadetler, Peygamberin öğrettiği ve yaptığı şekil ve formata uygun olmalıdır. Zira O, "Namazı ben nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılınız", " Haccın nasıl yapılacağını benden öğrenin" ... demiş, zekatın, ticaretin, dua-zikir-tevbe-istiğfar vb. hususların kendisinin öğrettiği şekilde yapılması gerektiğini hatırlatmış, öğrettiklerine aykırı olarak ve sonradan uydurulan şeylerden sakınmamız gerektiğini ikaz etmiş ve şöyle buyurmuştur; "Muhakkak ki, sözlerin en güzeli Allah kelamıdır. En doğru hidayet-kurtuluş yolu, Muhammed'in öğrettiği hidayettir. İşlerin en şerlisi ise sonradan uydurulanlardır. Dikkat edin, benden sonra (öğrettiklerime aykırı olarak) uydurulan her şey bid'at, her bid'at dalalet-sapıklık, her dalalet de cehennemdedir." (Müslim-Cuma-13)
Tüm kardeşlerimin Ramazan-ı şerifi tebrik ediyor, hakkımızda hayırlara, kardeşlik şuuru, barış ve huzurumuza, insanlığın da hidayet ve selametine vesile olmasını diliyorum.
Ramazan-2017. İnegöl. İsmail YILDIRIM. (İnegöl ilçe Vaizi )