Yazmak, okumaya dalmış biri için çok zormuş, dedi içinden. Haftada iki defa yazdığı köşesine "ne" yazması gerektiğini biliyordu ama okumanın zevkine varmış, kitap okumadan geçen bunca zamanın intikamını alırcasına okuyor, okuyordu.
Uzun zaman yazdıklarında ve sohbetlerinde sermayeden yediğini biliyordu. Yazmak, derli toplu düşünmesine büyük katkı sağlamıştı. Lakin okuma konusunda biraz gerilemişti. Genelde öyle olurdu. Kitap okumaya düşse, dergi okumaları geri kalır, gazete köşesindeki yazıları takip etse kitap okuması zayıflardı.
Tatilin girmesiyle İstanbul'daki dostuna sipariş verdiği kitapları gelmişti. Yaş ilerledikçe insanları gidip geldiği yolların çeşidi azalıyor, dediği zamanı hatırladı aynı yazarların kitaplarını alınca. Belli yazarların birçok kitaplarını okumuştu. Güvendiği yazarların bu kitapları onun düşünce dünyasına istikamet kazandırıyordu. Bu sefer ise yeni tanıştığı yazarları takip etmek de istedi. Elinde iki yazarın beş kitabı vardı.
Akranı sayılacak bir edebiyat öğretmeninin kaleme aldığı kitapları okumaktan büyük sevk alıyordu. Yazar, kaleminin düşüncelerini yazmaya nasıl yetiştiğini tahminde zorlanıyordu. O kadar akıcı cümleler, çok seri düşünen bir beynin ürünü olsa gerek.
Ayrıca yazarı kendine çok yakın hissetti. Derdi düşüncesi aynı olan bu yazarın olaylara yaklaşımı da benzerdi. Bu bezerliğe konuları da ekleyince kendine daha da yakın hissetti. Günlük olaylardan yola çıkıp temel konuları birbirine bağlamasından çok hoşlanmıştı. Kendisinden üstün gördüğü yönü ise çok farklı açılardan olaylara bakması idi. "Ölü Bir Yazarın Anlattıkları"nda görmüştü bunu.
Ölü bir yazar bize Türk Edebiyatında hikayenin nasıl yazılması gerektiğinin ipuçlarını veriyordu Yusuf Suresinden yola çıkarak. Ahiretten kesitlerle anlattığı yaklaşımlarından çok etkilenmişti. Kur'an'dan yola çıkıp bir "hikaye tarzı kurmak" ilahi olanı kopyalamak demekti ki iyi ve sağlam bir yaklaşımdı.
Bu köşede tanıttığı "Hamza" da aynı yazarın eseriydi. Üniversiteyi dört yıldır kazanamayan bir gencin gözünden Müslümanların hali ve çözüm yollarını göstermeye çalışıyordu bu yazar.
Ömer Faruk Dönmez'in eserlerinden bahsediyoruz. "bir kitap bir balta" isimli eserinde "Ben bir sineğim. İnsan denen varlığı anlamak için ömrünü feda etmiş bir sinek" cümleleriyle başlar serüven. Sonra gözünüzü ve ağzını mağara misali açarak bir sineğin ağzına bakarsınız. "Sinek, insanları nasıl anlamaya ve anlatmaya çalışmış..." Hikayenin satırlarında yol alırsınız kelimeleri okudukça.
"Ölüm, o gün, telefon rehberinden bulmuştu adamın numarasını. Yavaşça dokundu tuşlara..." diye başlayan bir hikayenin sonun merak etmez mi insan? Sizin de ansızın telefonunuz çalsa ki her zaman ansızın çalar o telefon. "Alo ben ölüm, ecel vaktiniz geldiği için size geliyorum" dese... Buz gibi oldunuz sanki.
Hikayeler böyle başlıyor ama hiç tahmin edemeyeceği kadar farklı bilgilere dokunup dokunup geçiyordu. Hele ki arka planınız da doluysa sizi sarıp sarmalıyor. Tavsiye ediyor muyum? Hayır. Alışkanlık yapar, sonra Dervişan'ı da okursunuz. Ki ben de okudum. Şimdi "bir yobazın günlüğü" sırada... Kalın bir kitap ama fark etmez. Bu dil zevkiyle günlerce okunabilir eserler bunlar.
Ayrıca inanmış, dertli bir Müslümanın eserleri, ona tahmin edemeyeceği fikir patlamaları, iç muhasebe imkanı veriyordu. Müslümanların halini eleştirmek hafif bir toparlamaya yöneltecektir.
"Dünyaya Müslümanca Bakmak" kitabını da okumak istiyordu. Sosyoloji okumuş Müslüman bir yazar olan Abdurrahman Arslan'ın söyleşilerinin derlendiği bir kitaptı. Cümlelerini anlamakta zorlandığını itiraf etmek zorundaydı. Okuduğu satırlardan, modernizmin İslam dünyasına etkilerini okudukça düşman kesildi o kavrama.
Daha önceden dostlarına öğrencilerine Batı düşmanlığı aşılamaya çalışıyordu ki boşuna değildi. Modernizmin İslam'a Müslümanlara, Kitaba, Sünnete, İslam alemine neler ettiğini bilmek ruhunda farklı bir kızgınlık oluşturuyordu.
Bunları kiminle paylaşsa, kime ne söyleseydi? Okuduğu kitaplardan bir şey öğrendiyse "Müslümanların önündeki sorunları ne aydınlar ne de entelektüeller çözecektir. Bu sorunları peygamberlerin varisi olan Müslüman alimleri çözecektir."
Böyle onlarca cümlenin altını çizdi. Okumaları daha bitmemişti. Ancak her daim okuması onun ruhunu diri tutuyordu. Yazıyı bitirdi ve okumaya daldı.