Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c) mahsustur. Salat ve Selam, Hz. Muhammed (sav)’in, O’nun Ashabının, yolunda gidenlerin modern zamanların insan kafasından üretilen ideolaojilerini reddeden ve Allah cc kayıtsız şartsız teslim olan tüm mücahid ve mücahidelerin üzerine olsun.
Yazılarını okumaktan zevk aldığım Mustafa Çelik hocanın bir yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Modern zamanların ideolojilerine sevdalanmış olan insanlık kendi elleriyle kurduğu devlet ve düzenlerle, kurum ve kuruluşlarla fesadı yaygınlaştırmakta, fıtratları bozmakta, dünya hayatında zulmü ayakta tutmakta ve zalimleri alkışlamaktadır. Bilindiği gibi, Modernlik, Latince “modernus”dan geliyor.
M.S. 5. Yüzyılda mefhum olarak toplumsal karşıtlık çerçevesinde kullanılıyor. Allah’ın hükmü ve hakimiyeti dışında insan hevâ ve hevesini, şehvet ve şöhretini esas alarak dünyayı, varlığı, eşyayı, insan kalabalıklarının sosyal örgütlenme biçimini, ekonomik üretim tarzını, Pazar ilişkisini ve rasyonaliteyi belirleme ve biçimlendirmeyi ifade eder. Modern zamanların ideolojileri, insanları insanlara, yöneticilere,, kurumlara kul ve köle haline getiren tuzaklardır.
İdeolojiler hakikati bulmanın değil, hakikatten mahrum kalmanın garantileridir. Her ideolog, bir hukuk katilidir. Asrımızda revaçta olan Kutsal Devlet anlayışı, hukuk katili ideologların insanlığa karşı müşterek savaşıdır.
Kutsal Devlet anlayışı, Müslümanların inanç dünyalarında yeri olmayan ve bulunmayan bir anlayıştır. Devleti kutsamak, kilise doktrininde ve Hıristiyan geleneğinde yer bulan bir olaydır. Hıristiyanlık da bunu “Atalar Dini”n-den devraldı. Kutsal devlet teorisi, Atalar Dini’nin insanlığa armağanıdır.

Hevâlarını ilah edinen, akıllarını putlaştıran ve keyiflerini kanun haline getirenler, “Atalar dinine bağlılık” gerekçesiyle “münker ve fahşâ” yı yayıyorlar ve devletin kutsallığını savunuyorlar. Devletin kutsal olmadığı ve olamayacağından şüphe yoktur. Çünkü bu kelime, onunla nitelenen şeye ilâhi bir menşe, beşer üstü bir mahiyet ve bu bağlamda dokunulmaz-eleştirilmez bir hüviyet atfetmek anlamında kullanılır.
Devlet ise bu mahiyette bir kurum değildir. Zira devlet, hangi vasıfta olursa olsun, beşeri bir yapılanmadan ibarettir ve bu yüzden de onun doğrudan ilâhi rızayı temsil ettiği düşünülemez; bu anlamda takdis olunmuş mübarek bir varlık gibi nitelendirilemeyeceği ortadadır. Herhangi bir devlet ya da kamusal otorite, kilise gibi belli bir kurum yahut da papa gibi bir lider tarafından “kutsanmak”la; neticede onun için beşeri onay ve rıza dua üslûbuyla ortaya konmakla, bu vasfı kazanamaz.

Böyle bir iddia, olsa olsa, bir kısım insanların kafasındaki bir kuruntuyu yansıtmaktan ve bir yakıştırmadan ibaret kalır. Değil devletin, insan kaynaklı hiçbir kurumun mukaddes sayılması söz konusu olamaz. Çünkü kutsal nitelendirmesi, beşer ve beşeri olan için kullanılmamıştır. Yaratılmış bir varlık olan insan, Allah’ın kuludur ve asla ulûhiyet sahasına ait kavramlarla nitelendirilemez.
Rabbimizin Kitab-ı Kerîm’inde; “Sizin Allah’ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu (ideolojiler) birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah’a aittir. 0, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler” (1) hükmü yer almıştır.

Felsefi ve bilimsel ideolojiler, insanı tarif etmekten ve tanımaktan uzaktırlar. (2) İnsanı tanımaktan ve tarif etmekten uzak olan ideolojiler, insanı tahrip ve tahrif etmekten öteye geçemezler. İdeolojiler, insanın insanlığına ihanetin belgeleridir.

(Devam Edecek)


___________________
(1) Yusuf Sûresi/ 40
(2) Dr. Alexis Carrel, İnsan Bu Meçhul, Sh: 23-24, İst/ 1971