İMAM VE HOCALARA MEKTUP

Mübarek Ramazan Ayı münasebeti ile bugünlerde İmam ve Hocalarımız daha çok gündemde? Bunu dikkate alarak Cuma günleri Sosyal Doku Sohbetlerine yer verdiğimiz Nurettin Yıldız Hocamızın bir mektubunu paylaşacağız sizlerle:

?İmam kelimesi önder ve lider anlamına gelir. Ümmetin önüne geçip namaz kıldıran bir mümin, Peygamber aleyhisselamın vekili demektir. Onun vekilinde, ondaki kapsayıcılık, merhamet ve ciddiyet bulunmalıdır. Onun kadar olmasa da onu yansıtan kadar olabilir. Bu zor değildir.

İmamlarımız, kötülükle ve günahlarla savaşta cephenin en önünde, en riskli bölgesinde durmaktadırlar. Onlar kötü olursa toplum daha da bozulur.

Her birinin bir Musab b. Umeyr olması gerekiyor. İmam Efendiler, İnsanların önünde durmaktadırlar. Kıyamet günü sorumluluk taşıyacaklarının ve hesaba çekileceklerinin şuuruyla yaşamalıdırlar.

Sabırla ve sebatla yol almalıdırlar. Asla bıkmayacaklar, asla yorulmayacaklar.

Biraz da mizahi bir dille demek isterim ki: Aklı olan, bu zamanda imam olmaz. Çünkü bu zaman, imamlığın en kolay icra edilebileceği ancak en zor tesir edilebilecek bir zamandır.

Kılıcın en keskin yerinin ortasında bir görevdir imamlık. Allah onlara da bizlere de yardım etsin de dinine hizmete muvaffak olalım.

Müsaadenizle, bütün imam kardeşlerimize yararlı olabileceğini düşündüğüm bir iki sözü kaydedeyim; tesirini halk edecek olan Allah Teâlâdır:

İMAMLIK SIRADAN BİR GÖREV DEĞİLDİR

Bir:

Bir imam, asla kendisini sıradan biri görmemelidir. Devletin biçtiği paye ne olursa olsun imam, kendini Peygamber Efendimizin vekili olduğuna bakarak değerlendirmelidir.

Bu onu kibre de itmemeli, psikolojik ezikliğe de sevk etmemeli. Melesef imamlarımızı küçük düşürmeye çalışan haber yapanlar, imamlarımızla alay eden film ve dizi çevirenler hep oldu toplumumuzda. İmamlarımıza yakışmayacak çok fıkra ve hikaye de uyduruldu maalesef.

İmam Efendiler de insandır.Onlar da hata yapabilirler. Ancak bir imamın hata ve günahını tüm imam Efendilere mal etme yanlışına düşmemeliyiz.

Bu açıdan ele alındığında bir imam efendi, insanların takdir ettiği bir şahsiyet sahibi olabilmek için, güzel giyinmeli, temiz olmalı, cömert olmalı ancak sırf insanlara şirin gözükmek için abartılı bir traşı, caddelerde kravatla dolaşmayı, herkese çay ikram eden bir rolü üstlenmemelidir. Dengede durmasını bilmelidir.

İki:

Bir imam efendi, okumayı sevmeli. Özellikle İLMİHAL denecek bilgiler konusunda asla ihmalkâr davranmamalıdır. Birinci derece namaz fıkhını, ikinci derecede de mevsimlik denebilecek oruç ve hac gibi fıkhı bilmelidir. Bu bilgi kesinlikle olabilir düzeyde olmayacaktır.

Mesela bir ilmihal kitabını on defa okumuş olmayı bile yeterli bulmamalıdır. Onun okuduğu ilmihal kitabı adeta tarihi bir esere dönüşmelidir. Maalesef bazı İmam efendiler, sırf kültürlü görünebilmek için kahvehanelerde TV önünde vakit israf ederek, hatta maç izleyerek sadece ömür çürütmektedirler. Bu tablo onların toplum nazarında değerini düşürmektedir.

İMAMA CİDDİYET VE VAKAR YAKIŞIR

Üç:

İmam, sıradan biri olmadığına göre, sıradan konuların adamı da olmamalıdır. Hatta caminin müştemilatındaki bir tadilatla bile kendi başına ilgilenmemelidir; ilgilenmesi gerektiğinde de cemaatle birlikte ilgilenmeyi bilmelidir.

İmamın asıl işi namaz kıldırmak, cemaate dinini öğretmek, güzel ve hayırlı işlerde örnek ve öncü olmaktır. İmamı tamirci, işçi, temizlikçi vb konumlarda görmek doğru olmaz. Cemaatle birlikte caminin bu hizmetlerini de görürse bu onun tevazusundandır.

40 yıl imamlık yapan babamın bir ikazını hiç unutamıyorum, şöyle demişti: ?İnsanlara karşı sulu görünmemek için, kırk yıl içinde bir kere olsun, cami kahvesinde başkasına parasını ödeterek çay içmedim.?

Hiçbir namazda, cemaat dağılırken Allah kabul etsin derken, elini göğsüne götüren zengin ve varlıklı kişiye, kendi elini göğsüne koyarak sizinkini de şeklinde bir mesaj vermedim, demişti.

Evet, burada bir aşırılıktan söz edilebilir belki. Ancak babamın sevmeyenleri o semtte sevenlerinden çoktu.

Çevrede de pek çok cami vardı. Ama insanlar, kapılarının dibindeki caminin imamını geçip babama soru sormaya gelirlerdi. Belki ciddi bulur, çok sevmezlerdi ama takdir ederlerdi. İmam; zenginle fakiri birbirinden ayırmamalı.

Belki babam tek örnek değil ama bir hakikat var ortada: İnsanların parasıyla çay içen, çayla beraber kendini de tüketebiliyor. Sürekli insanlara yemek ısmarlatan imam, o yemek sofrasında ciddiyetini de yiyip bitiriyor. Sürekli uzak kalmak da doğru değil; denge şarttır. Mümkünse imam efendiler, cemaati ile para işine pek bulaşmamalıdır.

İMAMIN TAKIMI, PARTİSİ OLUR MU?

Dört:

İmam da spor yapabilir. İmam da oy verebilir. Elbette spor ve siyasete dair bilgi ve birikimi de olabilir. Ancak imam Efendilerin, uç konulara girmemeleri gerekir. Bu uç konular, siyaset, mahalle gündemi, spor, etnik konular, fıkıhtaki mezhepler arası farklılıklar, tarikat ayrılıkları ve benzeri tartışmalar, dedikodular olabilir.

Bunlardan birinde renk vermek, taraf olmak, mihrabın ağırlığını tüketebilir. İmam cemaatın nazarında takım tutacaksa milli takımı tutmalı. Yaşadığı şehrin, mahallenin takımını desteklemeli.

Bir görüşe taraf olacaksa Kuran ve sünnet ölçüsü neyi gerektiriyorsa onu vaaz etmeli. Günlük politik tartışmalara girip cemaati ile kavgalı olmamalı.

Yine örneğin nakşilikle kadirilik arasındaki farka giren imam erir. İmam Efendiler ehli sünnete uygun her tarikat ve hizmeti kucaklamalı.

Beş:

İmam, istişareye ve tecrübeye en çok riayet etmesi gereken kişi olmalıdır. Sormaktan, danışmaktan utanmamalıdır.

Bir de şunu bilmesi gerekir: Bilhassa fıkıhtaki meselelerde bir vigülün farkı, evetle hayır kadar değişiklik getirebilir.

Meseleleri birbirine karıştıran imam da çabuk tükenir. Ehliyetine itimat ettiği bir iki kişiye sürekli danışmaktan çekinmemelidir.

Sizin mevkiiniz ve memurluk bağınız gereği, fıkhın temel kaidelerine ters düşmedikçe, müftülüklerle ters düşmemeniz uygun olur.

Bulunduğunuz makamın hakkını vermeye gayret edeceğiniz bir himmetle yol almayı size müyesser kılmasını Allah Teâlâdan niyaz ederim. Özellikle Sabah namazınızda bize de dualar edin.

(NOT:Nureddin Yıldız Hoca?nın sohbetinden yazarımız Talha Bayraktar düzenlemiştir.)

GÖZÜN VE KULAĞIN DA ORUÇ TUTSUN

?Oruç kelimesi hangi dilden Türkçemize geçmiştir?? sorusu, çok sorduğum sorulardan biridir. Bilinenin aksine Oruç kelimesi Arapça değil Farsçadır.

Peki, oruç, K.Kerim?de nasıl geçer? Orucun K.Kerim?deki ismi; savm?

Bu kelimenin anlamı şudur: ?bir şeyden uzak durmak, kişinin kendini tutması ve engellemesi?

Orucun anlamı bu? Kendini tutacaksın. Nefsine hâkim olacaksın. İsteklerine engel olacaksın. Yeme, içme ve cinsellikten uzak duracaksın. Hem midene, hem beynine, hem kalbine oruç tutturacaksın. Gözün ve kulağında oruç tutacak..

Terim olarak ise orucun anlamı şöyle: ?Tan yerinin ağarmasından güneşin batma vaktine kadar, Allah için, bilinçli bir şekilde yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durup, nefsi dizginlemek? demektir.

Akıllı, bulüğ çağına girmiş her müslümana Ramazan ayı içerisinde oruç tutmak farzdır.

Hastalar, yolcular ve özel durumu olan kadınlar oruç tutmayabilirler. Daha sonra tutamadıkları oruçlarını kaza ederler.

SONSUZ HAYATI TERCİH EDENLER

Yere serilmiş bir post? Basit bir yatak? Küçük bir yastık? Duvar dibinde bir su kırbası.. Allah Resulu yatağına uzanmış dinleniyor.

Efendimizin evindeki bu sadelik ziyarete gelen Hz. Ömere dokunuyor. Gözlerinde yaş Efendimize soruyor:

Bizansın Kayseri, Farsın Kisrâsı debdebe içinde yaşarken sen yatağın liflerinin vücuduna iz vurduğu seçilmiş yüce insan, bütün eşyanla bu ufacık evde yaşıyorsun.

Her şeyden önce bir insan olduğunu vurgulayan, bir kul gibi yiyen, sıradan bir kul gibi oturup kalkan, bir kul olarak yaşayan Efendimiz tebessüm ederek şu mesajı verir:: Onlar bu fani dünyayı, biz ise sonsuz hayatı tercih etmişiz.

ACIKMADAN YEME,DOYMADAN KALK

Mümin tercihini Peygamber Efendimizden yana yapan insandır. Mümin; Onun gibi yaşamayı tercih eden insandır. Ramazan ayı vesilesi ile bu tercihimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.

Bir Müslüman için Oruç ibadetiyle birlikte gündeme gelen sağlıklı beslenmenin en güzel ölçüsü yine Efendimizin yeme-içme konusundaki sünnetleridir.

Efendimizin yemek konusundaki en büyük ölçüsü şudur: ?Acıkmadan yeme, doymadan sofradan kalk.? Efendimiz buyurdular ki:

Midenin dopdolu olmasından sakının. Çünkü o, namaza karşı tembellik verir; vücudu bozar ve hastalığa sebep olur. Yiyecekleriniz konusunda orta yoldan ayrılmayın. Zira bu, israftan uzaktır ve vücut için daha sıhhidir.

HOCANIN FARZ DİYE BİR ÇOCUĞU VARMIŞ

Bir Ramazan ayı..İftar vakti? Nasreddin Hocanın evindeyiz? 3 molla misafirliğe gelmiş. Tabii adamların ismi molla? Kafada ilim değil sadece var kelle. Hepsi de birbirinden obur adamlarmış.

Hoca, masaya ne yemek çıkarmışsa, silip süpürmüşler. O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da sünnettir diye, ekmekle iyice sıyırmışlar. Bu sırada odaya Hocanın oğlu girmiş.

Mollalar Hocayı memnun etmek için, Aman ne güzel çocuk... Adı ne bunun? diye sormuşlar. Hoca: Adı Farzdır demiş.

Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar: -Bu ne biçim isim Hoca Efendi? Şimdiye kadar hiç böyle bir isim duymamıştık

Hoca hemen taşı gediğine koymuş: -Ya, sünnet diyeyim de, onu da mı yiyesiniz?

ORUÇ MU BİZİ TUTUYOR, BİZ Mİ ORUCU TUTUYORUZ?

Her ibadette olduğu gibi oruç içinde niyet etmek gerekir. Aksi halde akşama kadar aç ve susuz kalmanın bir anlamı yoktur.

Ramazan?da Müslüman?ın aç ve susuz kalması bilinçli bir davranıştır. Niyetten kasıt, neyi, ne için yaptığını bilmek ve ona göre yapmaktır. Orucun niyeti, Allah için aç ve susuz kaldığını bilmek ve iftara kadar aç ve susuz kalma kararı almaktır.

Şuna karar vermeliyiz: Biz mi oruç tutacağız, oruç mu bizi tutacak?

Oruç tutmak için en azından kalp ile niyet edilmesi gerekir. Ayrıca Efendimiz sesli niyet ederdi. Bu sebeple dil ile ? Niyet ettim Allah rızası için oruç tutmaya? demek, sünnettir.

Âlimlerimize göre; bir insanin Ramazan orucu için sahur yemeğine kalkması da bir nevi niyet anlamı taşır.

Ancak; Kaza, kefaret ve adak oruçları için sahura kalkılsa da, mutlaka hem niyet etmeli, hem de hangi tür oruç tutulmak istendiği belirtilmelidir.

Sahura kalkmayan için Ramazan orucunun niyeti öğle namazına yaklaşık 5-10 dakika kalıncaya kadardır. Bu müddet içerisinde içten Allah rızası için oruç tutmaya karar verilince niyet edilmiş olur.