İnegöl Mobilyası'ndan konuşmaya devam ediyoruz.

Hem Ajans yönümüzle, yüzlerce mobilyacı ile çalışıyoruz hem de sosyal çevremde onlarca mobilyacı arkadaşım var. Oturup konuştuğunuzda, doğal olarak dertlerini paylaşıyorlar.

İnegöl mobilyacısı mutsuz ve yorgun... Evet, para kazandılar, kazanıyorlar. Güzel arabaları, güzel evleri var ancak mutsuzlar.

Çünkü firmalarını yönetemiyorlar. Kurumsallaşma, delegasyon-sistem eksikliği, insana dayalı bir sektör olması gibi nedenlerle firmalar, sağlıklı yönetilemiyor.

Bu yüzden 200-300 eleman çalıştıran patronlar bile her türlü işle kendileri uğraşmak zorunda kalıyorlar.

Son zamanlar da en çok duyduğum cümle; "Fabrikayı kiraya verip bu işleri bırakmak istiyorum"

İnegöl mobilya patronajı, büyük oranda alaylı... Ve birinci kuşak patronlar... İş kültürleri, sanayici kültürleri yok. Ve maalesef böyle bir eksiklik de hissetmiyorlar.

O yüzden arabalarına yatırım yaptıkları kadar; işlerine, işlerini geliştirmeye, sistem kurmaya, kurumsallaşmaya yatırım yapmıyorlar.

Mobilya sektörü, özellikle 2002 sonrası doğal olarak büyüyor. Bu gün firmalar patronların çok önünde. Ve patronlar, firmalarının büyüme hızına yetişemiyorlar.

Mobilyacılarımız ucuz eleman peşinde. Kaliteli elemana maddi manevi değer vermiyorlar. Mobilyacımız artık kazandığının bir bölümünü elemanlarıyla paylaşmayı öğrenmek zorunda.

Mutlu eleman aidiyet hisseder. Aidiyet hisseden eleman daha özverili ve verimli çalışır. Sonuçta eleman varsa firma var.

İnegöl mobilyacısı; bilgiye, tecrübeye, danışmanlığa, değer vermiyor.

Kendilerini de geliştirmedikleri için firmalarını yönetmekte zorlanıyorlar.

100 takım üretirken hangi mantıkta firmalarını yönetiyorlarsa, 500-1000 takım seviyesine gelmiş firmalarını, aynı mantıkla yönetmeye çalışıyorlar maalesef.

Patronların artık hem kendileri için hem de firmaları için mobilyadan kazandıklarının bir kısmını, yine işe vermeleri gerekiyor.

İşe yatırım derken; fabrika binası yapmak ya da makine almak değil kastettiğimiz.

İnsana yatırım... Sisteme yatırım... Kurumsallaşmaya yatırım...

Mobilya firması yönetmek futbola benzer. Önce iyi futbolcularınız olacak. Doğru sistemde oynatılacaklar. Ve tabi ki iyi bir teknik direktör-başkan gerekiyor.

Bu üç bileşende, ne kadar başarılı iseniz, firmanız da o kadar başarılı olur.

Patronaja mini bir test...

15 gün tatile gittiğinizde, işyerinden ne kadar telefon geliyorsa o kadar sistemlisiniz demektir. Az telefon; çok kurumsal... Çok telefon; az kurumsal...

Bu söylediklerimiz, mobilya da kalıcı olmak, gelecek nesillere bir firma bırakmak isteyenlere... Bunun dışında kalanlar, kazandıkları parayla arsa almaya devam edebilirler.

Mobilya sanayicisi olmasalar da en azından zengin olurlar.

Bu da bir yol. Artık bir tercih yapılmalı; Mobilyacı mı olacağız yoksa zengin mi?

Ve ona göre adımlar atılmalı...