18.03.1924 tarihli "442 sayılı, Köy Kanunu Dokuzuncu Fasıl Köy İmamları Madde 85'de; Köy imamları köy derneğinin intibahı ve müftünün buyrultusuyla tayin olunurlar. Bu kanunun neşri tarihinde mevcut olan imamlar da yeniden buyrultu almaya mecburdurlar. Aynı kanun madde 85'de ... verilen şeyler ihtiyar meclisi vasıtasıyla toplanır ve verilir".

Yani; cami imamlarının kadrolu olmadığı, devletten maaş almadığı 1965 yılı öncesi dönemlerde köy camilerinin imamları köylü tarafından seçilirdi. Bazen köylü ile imam birbirini tanıyor olur oturur anlaşırlar, bazen de yaşlılar imam durmak isteyeni adeta sınavdan geçirirlermiş. Senelik imam tutma gücü olmayan küçük yahut fakir köyler yalnızca Ramazanlarda görev yapmak üzere imam tutarlardı.

İmam köy odasında veya boş bir köy evinde kalır, camide namaz kıldırır, çocuk okutur, cenazeleri defneder, izinlerini ise köy muhtarından alırdı. Pazarlık sonucu anlaşılan ücret ise çoğunlukla para olarak değil de buğday olarak ödenirdi. Bu ücret "Hak, İmam Hakkı" gibi isimler alır, köylüde bunu bir "hak" olarak görür, yerine getirmeye gayret ederdi. İmamın görev yapıp yapmamasına her yıl yeniden karar verilirdi.

Buğday ölçüsü ise "Kile" olarak belirlenirdi. Kile TDK ya göre; tahıl ölçmede kullanılan belirli hacimdeki kap, iki gaz tenekesi oylumunda tahıl ölçeği, otuz kilogram gelen bir ölçü birimi demektir. Altı ayda bir ya da yıl sonu köylüden hane başına bölüşülerek toplanır, imama ödenirdi. Bazen hocanın ücreti hocanın tarlasında çalışmak olarak da ödenirdi.

1965 öncesi köylümüzün hayat standardını gözümüzün önüne getirdiğimizde Hak İmamlığı yapan kişilerinde içinde bulunduğu koşulları kestirmek çok da güç değildir. Bazı yıllar her yıl başka bir köyde yaşamak gerekir, bazı yıllar ise Hak İmamlığı görevini de bulamazdılar. Tabii ki ailenizde bu sıkıntılı şartları sizinle birlikte yaşardı.

Hak İmamlığı günlerinden birçok anı ve birçok isim aklımızdadır. Murat Arslaner, Yahya Dursun, Mehmet Öncer bunlardan bazılarıdır.