Uzun zamandır akıl ırmağını vahiy ummanından uzak tutmuştu. Tam manasıyla uzak tutmak da sayılmazdı bu. Zira kitabın mealini okumadığı vaktiler yığılmıştı sadece. Kitabı yüzünden okuduğunda bazı kelimeleri anlıyor ama üzerinde tefekkür etme imkanı olmuyordu.

Bu akşam eski dostlarıyla bir araya gelecek, derin ve kapsamlı bir hasbıhal edeceklerdi. Dostlar hasret giderirken sözün değerli olması için değerli anlamlarla beslenmesi lazımdı diye düşündü. Bunun yolunu çok iyi biliyorlardı. Herkes vahyin gölgesinde kendine bir yer bulacaktı bu akşam.

Kütüphanesinde "biri dokunsa da gönlümün neşvesi yerine gelse" diyen yüzlerce kitap saf saf olmuş beklerken o en değerlisini eline aldı. Kırmızı ipin ucundan tuttuğu gibi sayfaları sağa doğru açtı. Secde Suresinin yirmici ayetinde altını çizdiği satıra gözü ilişti. Demek ki okuduğu zamanlar da tefekkür etmek için belirlemişti.

"Dünyada iken inkar ettiğiniz cehennem azabını haydi çekin bakalım, denilecektir." Dünya hayatı ki ebedi hayatı kazanmak için Rahmanın fırsatlar dünyası olarak var kıldığı beş aşamalı hayattın en önemlisiydi. Berzah (ruhlar) alemindeki hayat, ana rahmi hayatı, dünya hayatı, kabir hayatı, ahret hayatı.

Aklı başındayken, nefes alıp verilen, hak ile batılın ayan beyan ortaya çıktığı, bir taraftan peygamberlerin diğer taraftan şeytanların davet ettiği bir hayatın tercih edildiği zamanları yaşıyorlardı. O ahret günü, bu hayatı takdim edecekler ve ebedi hayatı kazanacaktı tüm insanlar. Fakat ayetin muhatabı olan zalimler insanı korkutan en büyük hadiseyi unuttular ve unutturdular.

Cehennem, bir hesabın kesildiği mahkemeden sonra cezanın çekilecek azap dolu bir mekandır. Cehennem ki azgın bir kuduz köpek gibi hak edenlerin her tarafını parçalayacak kızgın alevli bir ateştir. Dünyadaki her şeyi yok eden, her şeyi bulunduğu halden öbür hale çeviren bu kızgın alevli ateşi unutanın hayatında oluşacağını başıboşluğu nasıl tahmin edemediklerini düşündü.

"Sen gözlerini yumuyorsun diye gece olmuyor" cümle yapısına uygun bir üslupla söylemek gerekirse şöyle ifade edilebilir; "sen inkar ediyorsun diye cehennem ortadan kalkmıyor." Bir gün gelir ve hiç inkar edemeyeceğin kadar yakınında bulursun o kızgın alevli ateşi... Ardından korkunç bir davet geliyor alemlerin kudret sahibi Rabbinden.

Bu düşüncelerden kurtulmak istemiyordu. Çünkü gafletin ceremesini bu kadar derinden yaşanacak olması, yüreğindeki gafletin tamamen dağılmasını istiyordu. "Yok" dediğin ve bu yokun üzerine kurduğun fikir dünyası ve kocaman yaşanmışlıkların hepsi zarar ziyan. Bir yerinden dönülse kar denilecek hiçbir imkan yok. Yolun bittiği yer, bir adım ötesi kızgın alevli bir ateş ve inkarcının ardından dürten elindeki demirden kırbaçlarla güçlü zebaniler...

Onlar fasıklardır, varacakları yer ise cehennemdir. Oradan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında geriye çevrilecektir. Şimdi bu güne kadar kavuşmayı unutmanın cezasını çekin. Biz de sizi bu gün unuttuk. Sübhan olan Rahman, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh Rahman olan -ki bu mümkün değildir- unutuyor. Unutmak bir cehennemden beterdir. Unutma cehennemi, kızıl alevli ateşten de beterdir.

Peygamber Efendimizi muhatap alarak der ki;

"Ey Peygamber, Sen o günahkarları, kıyamet gününde Rahmanın huzurunda başları eğit olarak, "Ey Rabbimiz! Biz gerçeği gördük, şimdi duyduk. Sen bizi dünyaya geri gönderirsen, biz de güzel işler yapsak ne olur! Çünkü gerçekleri kavradık artık" diye yalvarırken bir görsen."

Bunları veya bunlara benzer düşünceleri tefekkür etti. Bu akşam muhabbetin dibine vuracaklardı, gönüllerini mest edecek kelimeler hazırdı. Gafletten kurtulmak maksadıyla konuşmak en faydalısıydı muhabbetin. Bunu bildiler ve bunun sırrına erdiler geçen zamanlarda.