Ekonomi eğitimi almış ve alanında yüksek lisans yapmış ; İnşaat,eğitim , danışmanlık, takı ve uluslararası ticaret alanında faaliyet gösteren ve uluslararası piyasalara entegre olmuş biri olarak memleketimizin en zor zamanlarında yatırımlara devam etmeye çalışıyorum.Özellikle böylesi önemli bir dönemde birlik olmanın ve inancın önemli olduğunun altını çizerek yoluma devam ediyor, tüm çevremle de bunları paylaşıyorum. Geçmiş dönemlerde atılan doğru adımların olduğunu , eksikliklerin her şekilde olabileceğini ama geleceğe umutla bakılması gereğini defaten zikrediyorum.

Ancak son okuduğum yazıda son derece derin bir üzüntü duydum. İlk okuduğumda inanamadım. Sonrasında bir çok kaynaktan doğruladım ki o dakikada üzüntüm katlanarak arttı diyebilirim. Yazının özeti AYDER Yaylası'nda yapılacak kentsel dönüşüm çalışmaları ile ilgiliydi. Yazının içeriğinde turizmin arttırılması amacıyla TOKİ marifeti ile yapılacak bir yatırımdan bahsediliyor. İşte konu tamda burada başlıyor.

Burada 2 husus söz konusudur. Birincisi doğal bir ortam olan Ayder yaylasında neden kentsel dönüşüm ihtiyacı duyuluyor. İkinci konu da sosyal misyonla yoluna başlamış olan TOKİ neden böyle bir çalışmanın içine girer. Turizm kalkınması için hedeflenen bir şeyler var ise yarışma açılır ya da özel sektör temsilcilerine proje üretmeleri söylenir. Doğru olan proje ile bölgenin markalaşma stratejisi ortaya konulur ve uluslararası bir başarı gerçekleştirilir. Sıkışılan her konuda neden TOKİ'ye gidildiği ya da TOKİ'nin neden bu konularla ilgilendiğini anlamış değilim. Amaç kaynak yaratmaksa kısa vadeli çözümleri artık bırakmalıyız. Kısa vadeli çözümlerin yarattığı sıkıntıları sektör olarak yaşıyoruz. Gerekli düzenlemeler yapılamaz ise sektör daha büyük sıkıntılar yaşayacaktır.

Seneler öncesinde sosyal misyonla yola çıkmış olan TOKİ'nin işleyişi ile ilgili yanlışlıklar olduğunu, düzenlemeler yapılmaz ise sektörel sıkıntı yaşayacağımızı bir çok mecrada dile getirdim. Sayın Cumhurbaşkanımıza ıslak imza ile yazdım. Nitekim inşaat sektörü regüle edilmediği için problemli bir dönemden geçiyor. Neden mi?

Sektörün içinden ya da dışından bir çok platformda insanların dile getirdiği bir konu var. İnşaat sektörü lokomotif sektördür. İnşaat sektörünü hızlandırırsak direkt ve dolaylı birçok sektörü de harekete geçirmiş oluruz.İşte tam da bu nokta hataya düştüğümüz noktadır. İnşaat sektörüne dayalı bir ekonomik kalkınma olamaz, yaratılan gelir kısa dönemlidir. Ucuz finansman kesildiğinde sektörün hızı da kesilir. Çünkü taahhüt dışındaki inşaat sektörü yani gayrimenkul yatırımları, birikimlerin değerlendirildiği bir yatırım aracıdır. Yani bir sonuçtur. Farklı alanlarda girişim sahipleri ya da çalışanların birikimlerini nasıl altın,dolar, Euro ve hisse senedi gibi araçlara yatırım yapıyorsa, gayrimenkule de bu şekle yatırım yapalar. Ofis alır, iş yeri alır ya da konut alır. İster kendi oturur,isterse kiraya verir. Bu alanın sürekli gelişebilmesi için ülkede farklı imalat alanları, uluslararası ticaret, endüstriyel üretim kısacası insaat dışındaki sektörlerin gelir yaratma kabiliyenin olması gerekmektedir.Böylece sektörün sürdürülebilirliği sağlanacaktır. İşte o zaman onlarca sektörde çarpan etkisi yaratacak ve büyüme hızlanacaktır.Konunun iş gücü boyutunda da inşaat sektöründe tüm şehirlerde çalışanlar vasıtası ile işsizliğe önemli katkı sağlanacaktır. Gelir dağılımı ve işgücü tabana yayılacaktır.

Konunun diğer önemli tarafı da ARZ yönüdür. Bir yatırım aracı olan sektörün arz tarafının doğru yatırımcılarla donatılması gerekiyor. Nasıl bir hisse senedi aracısı sermaye yeterliliği ve belgelendirme yapıyorsa inşaat sektöründeki faaliyet gösterecek firmaların da benzer regülasyonlara tabi olması gerekiyor.

Ekonomik değer ifade eden ve yatırım aracı olan sektörde geçmiş dönemde yapılan en büyük yanlış arz yönünde olmuştur. Söyle ki senelik olarak sektörde ne kadar konut talebi olduğu aşağı yukarı bellidir. Bunun birçok kriteri vardır. Bu talep senelik olarak pazarın genel kapasitesini ortaya koyar. Fakat buradaki en önemli nokta bu talebin her sene doyurulması ertesi sene aynı talebi doğurmaz. Nedeni ise bir miktar açık kalmasının gerekliliğidir. Böylece talep ve arz dengesinde oluşan fiyatlar yatırımcıya kazandıracak. Kazandırdıkça cazip bir yatırım aracı olacaktır.

Özel sektör regülasyonu ile birlikte bir de konunun TOKİ boyutu var. Sosyal konut imalatı ile yola çıkan kurum daha sonrasında birçok farklı projeye de girmektedir. Arz yönünde sektörde oluşan yığılmaya TOKİ imalatları da eklenince tüm Türkiye'de stok oluşmuş ve yukarıda bahsettim arz-talep dengesindeki fiyatlamanın işleyişi bozulmuştur.

99 depremi sonrası ülkemizde inşaat sektörü duraksama yaşadı. 2007 yılıyla birlikte ekonomik anlamda gelir seviyelerinin artması ile birlikte biriken talep su yüzüne çıkmaya başladı. 2009-2012 arası dönemde gelişmekte olan ekonomilere kayan ucuz finansal kaynakla birlikte inşaat sektöründeki yatırımları daha da hızlandırdı. Aslında bu ucuz kaynak büyük ölçüde imalat sanayine girmeliydi. Böylece hem sektörel gelir yaratma kabiliyetimiz artacak, sürdürülebilirliği sağlayacaktık. Tüm bunlarla bir takım sıkıntıları yaşamış bir çok ülke varken, bizler de bunları yaşamışken, neden halen daha TOKİ Ayder'de yer alıyor? Neden TOKİ kampanya yapmak zorunda kalıyor?

Burada birçok kuruma yazdığım önerimi tekrarlamak istiyorum. TOKİ denetleyen kurum olarak yer alsın. Makro ölçekte şehircilik,alt yapı , marka şehir stratejilerinin denetimlerini TOKİ marifeti ile yapalım. Sosyal konu dışındaki üretimler özel sektörü bağlasın. Biz makro planları yaptığımızda zaten aynı vizyonu paylaşan yatırımcılar yerini alacaktır. İşin sosyal konu üretimi konusunda da sektördeki tüm oyuncuları listeleyelim. Bilançoları ölçüsünde ve kapasitelerine göre sosyal konut üretmelerini isteyelim. Böylece hem sektör düzenlenecek, kayıt altına alınacak, gelir dağılımı ve iş gücü tabana yayılacak, yapılan yatırımlardan şehir esnafları ekonomik katkı sağlayacaktır. Çünkü TOKİ projeleri özel sektör gibi yapı denetime tabi değil, bulunduğu şehirden mal almıyor ve işçi çalıştırmıyor.

PEKİ SEKTÖRLERİN SÜRDÜREBİLİRLİĞİ İÇİN NE YAPILMALI

Diğer taraftan bizim acil olarak imalat sanayini kalkındırmamız, mevcut yatırımları olanları işleyişten koparmamamız ve katma değer yaratacak alanlar yaratmamız gerekiyor.Bununla birlikte uluslararası ticaret ve imalat stratejisi ortaya koymamız gerekiyor.

Gelin KDV'yi tüm sektörlerden %8' indirelim. Kurumlar vergisini %15 yapalım. ÖTV ve verginin vergisi düzenlemelerini yapalım. Sonrasında fiyatlara yansımasını kontrol edelim. Böylece hem devletin vergi gelirleri artacak hem de mevcut firmaların yaşadığı maliyet tarafındaki yükseliş önüne geçilecektir.