Bir kitapsever olarak bir kitabın bana verdiği sıcaklığı hiçbir enteraktif bilgininin veremediğini ifade etsem de Internet ve bilgisayar ortamın büyük bir hazine olduğunu belirtmem gerekiyor. Tabiri caizse Internet ortamı dileyene cennet dileyene de cehennem . " Yeter" ismini taşıyan, elden ele dolaşan bir CD var. Sanki koca bir kütüphaneyi bir CD' ye sığdırmışlar. Bu CD den kayıtlarıma geçen birkaç nükteyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
İNSANIN KIYMETİ : Bir adamın binlerce ağacı, yüzlerce hayvanı ve bir tane de çocuğu olsa, bu zat ağaçlarının ve hayvanlarının tamamını istediği anda kesebileceği ve hiçbir ceza görmeyeceği halde, çocuğunun bir parmağını dahi kesemez. İşte insanın kıymetine bu misalle bir derece bakabilirsiniz
ŞÜKÜR VAZİFEMİZ : Hayvanlarla insanları müşterek olarak istifade ettikleri birçok nimetler vardır. Hayvanlar da bizim gibi, bu küre-i arz üzerinde seyahat ediyorlar, havayı teneffüs ediyorlar, güneşten faydalanıyorlar, sesleri işitiyorlar...Bu gibi nimetlerin nimet olduğunu hayvan bilmemekte, insan ise bilmektedir. Demek ki, şükür, insanın fıtri vazifesidir. O halde, bu vazifeyi ifa etmeyen insanlar, bu cihetle de hayvandan çok aşağı düşüyorlar.
KAİNAT SARAYI : Topkapı Sarayı'nı her gün binlerce insan ziyaret etmektedir. Bir tek gün olsun, bu sarayın kapısından içeriye bir devenin girdiği ve boynunu uzatarak antika eserleri temaşa ettiği görülmemiştir. Zira deve, antika eserlerden anlamaz. Onun anlayacağı şey, Topkapı Sarayı'nın bahçesinde otlamaktır.Topkapı Sarayı kainata misaldir. Bu kainatın develer için yaratılmadığı ve semavat ve arzdaki sanat mucizelerinin onların temaşama takdim edilmediği bedihidir. Bu saray, insanlar için yapıldığa göre, hakiki insan; bu sarayı temaşa ve tefekkür edebilen, yaptığı temaşa ve tefekkürden tefeyyüz edebilen ve bu tefeyyüzle kemalatını şahikalarına yükselebilen insandır. Yoksa sadece dünyevi maişeti ve zevkleri peşinde koşan insanın, bu kainat sarayının bahçesinde otlayan develerden pek farkı olmaz.
MİSAFİR VE DEVESİ : Bir kimse devesine binerek bir zata misafir gitse, gittiği yerde kendisi karşılanıp eve davet edilir, devesi ise ağıla alınır. Deve eve giremez. Fakat ahırda sahibinden dolayı büyük bir ihtimam ve bakım görür. Deveye yapılan bu bakım ve ihtimam da bir cihette misafire yapılmış demektir ve onun ayrıca teşekkürünü mucip olur. Bizler de bu dünyaya misafir olarak gelmiş bulunuyoruz. Diğer hayvanat ise bizim devemiz mesabesindedir. Cenab-ı Hak, bütün hayvanları bir cihette bizim için bakıp besliyor ve terbiye ediyor. Bu bakım ve terbiyeden dolayı da ayrıca hamd ve şükürde bulunmamız lazım gelmektedir.
SAMAN VE YAĞ . Bir mağazada hem saman, hem de yağ satıldığını düşününüz. Bu mağazadan saman alan ile yağ alan kimsenin aynı ücreti ödemeyecekleri malumdur. Aynı şekilde, bu dünya mağazasından hayvanlarım istifadesiyle bizim istifademiz bir olmadığına göre, elbette ki bizden istenenin, hayvandan istenenle aynı olmayacağı bedihi bir mes'eledir.İşte hayvan kendi vazifesini hakkıyla yerine getirdiği halde, biz ibadet vazifemizi yerine getirmezsek hesabımızın çok çetin olacağı muhakkaktır
DİL BAŞKA -KONUŞMA BAŞKA : Devenin dili bizim dilimizden çok daha büyük olduğu halde konuşamıyor. Demek ki dil başka, konuşma başkadır. Aynı göz ile görmenin farklı olması gibi. Dilde konuşmayı yaratan ancak Mütekellim-i Ezeli'dir. Diğer hayvanattan farklı olarak bizim dilimize takılan bu mücevherat ve bize yapılan bu hususi lütuf, elbette ki müstehcen şarkılar söyleyelim, başkalarına hakaret edelim veya malayani sözler konuşalım diye değildir. Cenab-ı Hak, Kuran'ı Kerimi'nde bize neleri konuşmamızı bildirmişse onları konuşacak ve neleri konuşmaktan men etmişse dilimizi onlardan uzak tutacağız.
İNSANİYET NİMETİ . Birçok hastalıklarla musibetzede olmuş ve her an binlerce ızdırap çeken bir insana, bu ızdıraplı insaniyet yerine sıhhatli bir kedi olmayı isteyip istemediği sorulsa, bu teklifi derhal reddedecektir. Kedi denilince, ağzımızdaki rızkını da beraber düşünürüz. Demek ki o insan, o hali için de yine Cenab-ı Hakk'a şükür ile mükelleftir. Ta ki, küfür ve isyan ile insaniyet nimetini ebediyen kaybetmesin.
NOT: Bu yazı, Rahmetli yazarımız Hüseyin BAYHAN'IN 18.12.2003 tarihinde gazetemizde yayınlanan köşe yazısıdır. Ruhuna El-Fatiha...
.