Mü'min işlerin adamıdır. Biz mü'min olarak 'iş' dediğimizde rızkımızı temin etmek için yaptığımız işi kastetmeyiz. Daha geniş bir açıdan bakarız buna. Yaşamak sadece fabrikada çalışmak olmayacağı gibi iş de sadece fabrikadaki çalışma değildir.Hayatı bütünü ile kuşatan İslam'a teslim olup Müslüman olan bir insan için iş, ruhunu teslim edene kadar yaptığı ve yapması gereken her iştir.

İş listesini rızık temini için yapılan çalışma ile başlatabiliriz. Mü'min rızkını temin etmeyi bir ibadet olarak görür ve onunla ilgili çalışmasını da 'biri bitince diğerine yoğunlaşacağı' işler arasında görür.

Ev idare etmek, erkek veya kadın olarak bir evin Allah Teala tarafından görevlendirilmiş sorumlusu olmak da bir iştir. Bu işi de mü'min ibadet olarak görür hatta buna bazen cihat gözüyle de bakar. Evde iffetini koruması, çocuklarını yetiştirmesi, ebeveynine hizmet etmesi en önemli ve öncelikli işlerinden olur.

Mü'min namaz başta olmak üzere ibadetlerini eda etmeyi de yapmakla mükellef olduğu işlerinden görür. O kadar ki, bu ibadetler başta farz olanları olmak üzere olmazsa onlar hayatın ne anlamı olacak? Şeklinde baktığı işlerindendir. Bu ibadetin cihat olarak anılan bölümü karşısına çıktığında iş yoğunluğu da artmış, kazanç umudu zirveyi bulmuş olur. Mü'min daha da heyecanlı ve verimli olmaya başlar.

Mü'min hayatın içinde bulunurken yokmuş durumunda olmayı benimseyemez. Bir dağa çekilip orada iyi mü'min olma şansı hiçbir mü'min için yoktur. Mü'min yaşadığı toplumun, o toplumu kendi imanına göre yönlendiren insanıdır. Mü'min sosyal insandır. Evi ile sınırlı bir anlayışı olamaz. Akrabaları ile doldurulmuş bir listenin adamı olamaz o. Mü'min ümmetinin insanıdır; ümmeti ile vardır, ümmeti için vardır. Bu nedenle de öğlen vakti bir mü'min kardeşinin cenazesindedir, ikindi vaktinde de bir mü'min kardeşinin düğünündedir. Akşam da mü'min kardeşleri ile buluştuğu derneğinde ya da bir ders veya zikir halkasındadır. Gece evine döndüğünde de eşi ile yatağındadır.

Sürekli aktif olan ve görev bekleyen, verilen göreve vefalı davranan mü'min bu haliyle, yirmi üç yılda İslam'ı devletleştiren heyecanın çalışanları ile aynı vasıfları taşıyan insandır. Bir cepheden diğerine koşarken ara yerde eşleriyle buluşmayı, çocuklarıyla ilgilenmeyi başaran sahabe neslinin devamı ağıtlarla değil bu anlayışla sağlanabilir. Dünyayı avuçlarının içine sığdıran ama alnı seccadeye adeta yapışmış gibi duran nesil, şu dünyada iş ve işin simgesi olarak kalmışlardır. Mü'min de onların imanını ve iş anlayışını taklit eden insandır. Mazeret üretmek yerine elinden geleni yapmak onun şiarıdır.

Mü'min her zaman ve her yerde hayatın tam ortasında olduğu için işi bitmez, işinin bitmesini hiç istemez bir insandır. İş bitirir ama işi bitmez onun. İş çokluğu onu bıktırmaz. İş için var olduğunu kabul eder. Güneş gibidir mü'min, toprağı da, suyu da ısıtır.

Elimizdeki işlerin bitiverdiğine sevinelim mi diye düşünmeliyiz. Neye sevineceğiz acaba; mü'min olduğumuz halde bu kördüğüm olmuş işler arasında işimizin bittiğine mi sevinelim? Böyle bir sevinme ağlamak değil midir?