Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c) mahsustur. Salat ve Selam, Hz. Muhammed (sav)’in, O’nun Ashabının, yolunda gidenlerin, hakkın hak bilip hakka tabi olan ve batılı şer bilip ondan kaçan tüm mücahid ve mücahidelerin üzerine olsun.
Geçtiğimiz Ramazan Ayı’nın ilk günü IŞİD Örgütü’nün sözcüsü Muhammed Adnani; liderleri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin hilafetini ilan etmiş ve tartışmaların başlamasına vesile olmuştur.

İslâmi siyaset ve mücadele fıkhı açısından hayati öneme haiz olan ‘Hilâfet’ kavramı ile maslahat kavramı arasında da zaruri bir münasebet vardır.

Muteber akaid kitaplarında; İslâm beldelerinde yaşayan insanların ortak maslahatları dikkate alınmış ve Hilâfet nizamının zarureti şöyle ifade edilmiştir: “Müslümanlar için bir Halifeye (imama) mutlak surette ihtiyaç vardır.

Dini hükümlerin uygulanması, cezaların tatbiki, kâfirlere karşı ülke sınırlarının korunması, cihad için ordu teşkil edilmesi, sadakaların toplanması, zorbaların, soyguncuların ve eşkiyaların zabt-u rapt altına alınıp kahredilmesi, insanlar arasında ortaya çıkan ihtilâfların ortadan kaldırılması, hukukun üzerine kaim olduğu şahidliklerin kabulü, velileri bulunmayan (kimsesiz) çocukların ihtiyaçlarının karşılanması, eğitilmesi, evlendirilmesi ve ganimet mallarının taksimi gibi önemli meseleler Halife (İmam) sayesinde icra edilir.”

Siyasi iktidarın teşekkülünü sağlamadan bu işlerin yapılabilmesi mümkün değildir. İslâm Fıkhı’nı uygulayan devlet; mukaddes bir kurum veya dokunulmazlığı olan bir tüzel kişilik değildir. İnsanoğlunun yeryüzündeki hilâfet vazifesini yerine getirebilmeleri için bir vasıtadır.

SELEFİYE İDEOLOJİSİVE TEKFİR HASTALIĞI

Hicri sekizinci asırda yaşayan İbn Teymiyye’nin ‘Ehl-i Sünnet Kelamı’nda yer alan bazı hükümleri eleştirmesi ve ‘Selef Akidesi’ başlığı altında yeni iddiaları ön plana çıkarması ‘Selefîye’ olarak isimlendirilen hareketin doğmasına vesile olmuştur.

İslâm Gençlik Konseyi tarafından hazırlanan “Çağdaş Fikir Akımları Ansiklopedisi” (El Mevsûatı’l Müyessere) isimli eserde ‘Selefi Çağrı veya Şeyh Muhammed Bin Abdülvahhab Hareketi’ başlığı altında, şu tesbitlere yer verilmiştir:

“Selefi Çağrı Hareketi; İslâm dünyasının geri kalmışlığı ve düşünce durgunluğu dönemlerinde görülen ıslahatçı hareketlerin öncüsü durumundadır. Asıl vermek istediği mesaj, İslâm inancının saf kaynaklarına inilmesi, Tevhid kavramının her türlü şirk unsurundan arındırılması zaruridir. (..) Selefi Çağrı Hareketi’nin kurucusu Şeyh Muhammed Bin Abdülvahhab, Hanbelî mezhebindendi. Böyle okumuş ve eğitimini bu mezhebe göre yapmıştı. Ancak daha kuvvetli bir delil ortaya konulursa, Hanbelî mezhebinin hükümlerini bir kenara bırakırdı. Selefi Çağrı Hareketi; ayrıntılarda Hanbelî, temelde ise mezhepsiz olan bir harekettir.”(1)

Zaman içerisinde Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) ve ashabının yolundan ayrılan fırkaların sözcüleri; şahsi kanaatlerine dayanan dünya görüşlerine sarılmış, nassları tevil etmiş ve değişik siyasi ideolojileri ön plâna çıkarmışlardır. Gayr-ı meşrû sebeb veya neseb asabiyeti sebebiyle fırkalara ayrılanlar önce birbirlerini tekfir etmişlerdir.
İslâm âlimlerinin; şüphe ve te’vil sözkonusu olduğu için bunlara “Ehl-i Bid’at” veya “Ehl-i Ehvâ” vasfını verdikleri malûmdur. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’nin “El-Fıkhû’l-Ekber” isimli akaid risalesine güzel bir şerh yazan Aliyyu’l-Kaarî; “Ehl-i bid’atın kusurlarındandır ki birbirlerini tekfîr ederler.

Ehl-i Sünnet’in de övülmeye lâyık meziyetlerindendir ki; yekdiğerlerini olsa olsa hataya nisbet ederler, fakat tekfir etmezler’(2) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Allâme Taftazânî meşhur “Şerhû’l Akaid” isimli eserinde, bu hakikatı şöyle ifade etmiştir: “Ehl-i Sünnet’in prensiplerindendir ki, Ehl-i Kıble’den olan kimse tekfîr edilemez.‘(3)
____________________
(1) Çağdaş Fikir Akımları Ansiklopedisi- İst: ty Sh: 327 vd.
(2) Aliyyü’l Kari- Şerhu’l Fıkh-ı Ekber- Kahire:1323 Sh: 136.
(3) İmam-ı Taftazânî- Şerhu’l Akâid- İst:1309 Sh: 77