Her şubat ayı geldiğinde "şehitler" düşer aklına delikanlının. Şubat ayı "şehadet şerbetin" tatmışların ardına huzur-ı İlahiye vasıl oldukları ay olduğunu biliyordu.

Mısır'da İngiliz sömürgesine direnen o sahih Müslüman Kardeşlerin kurucu lideri Hasan El Benna'nın, Afro Amerikalı bir Müslüman olan Malcom X'in (Malik El Şahbaz'ın), 80'li yılların öncesinde İstanbul'da bir Cuma namazı çıkışı Fatih Camii avlusunda Müslüman gençlerin öncülerinden Metin Yüksel'in, Frenk Mukallitliği eseri ile batıla benzenin hükmünün açıkladığı risalesi sebebi ile İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp asılarak şehit edilen büyük alim İskilipli Atıf Hoca'nın şehadeti şubatın soğuk günlerine denk gelmişti.

Genç adam, Allah'ın "siz, Allah'ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder." "Doğrusu Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever." "Niye Allah yolunda ve 'Ey rabbimiz, bizi şu zalimlerin yaşadığı beldeden çıkar, bize katından bir kurtarıcı, kendi katından bir destekçi gönder' diye yalvaran ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz." ayetlerinde buyurduğu emirleri okuyor, büyük bir din gayreti ile yaşamış insanlara hayranlık duyuyordu.

Allah yolunda mücadele ederken, din-i mübin İslam'a hizmet ederken şehit düşmüş bu büyük kahramanların hayatlarını okuyor ve hayranlık duyuyordu.

Vatanı korumak için canını vermek gerektiğinde gözünü budaktan sakınmayacak bu delikanlı emperyalist güçlerin Müslüman halkları dininden uzaklaştırmak için tuzakladığı kültürel çalışmalara karşı duranları da okuyor ve öğreniyordu.

Uzun yıllardır adı gibi emin olduğu bir konu hakkında farklı bir bilgi ile karşılaştı. 4 Şubat 1926 yılında İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp idam edilen büyük alim İskilipli Atıf Hocanın vatan haini olduğu için idam edildiğini duydu. Beyninden vurulmuşa döndü. Mutlaka araştırma yapmalı ve hangi sebeple bu temiz alime bu yaftayı takmaya çalıştıklarını öğrenmek istedi.

Yargılandığı mahkemede savcının üç yıl talep ettiği davasında hakimin genellikle daha az ceza verdiği bilindiği bir vakitte müdafaasını karalarken gözleri dalıp gider. Uyku ile uyanıklık arasında bir rüya görür. Heyecanla uyanır ve "Beni idam edecekler" der. Kadim dostu Tahirü'l Mevlevi savunmasını yırtmamasını istese de Atıf Hoca heyecanla "Rüyamda Efendimiz (sav)'i gördüm. O (sav) bana dedi ki "bize gelmek varken savunma karalamak niyedir Atıf?" demiş ve bunun bir davet olduğunu anlamıştı.

Davet büyük yerdendir ve artık mahkemenin yargıçlarına gerek kalmamıştır. Büyük mazlum, Rabbine kavuşacak ve Efendimiz (sav) tarafından karşılanacaktır. Bundan gayri kimin, ne hüküm verdiğinin çok önemi yoktur.

Ertesi gün koskoca Türk bayrağı önüne kurulmuş hakimler kürsüsünde oturanlardan biri "Hoca, hoca başındaki de bez parçası, fötrde de bez parçası, bunu çıkarıp onu taksan ne olur?" diye sorduğunda O büyük alim "Hakim Bey, ardındaki Türk bayrağı da bezdir bunu çıkarıp İngiliz bayrağı taksan ne olur?" diye soruya karşı soru ile cevap verdiğinde hakimin ağzı açık kalır.

Delikanlı, olayı bu temel noktalardan böyle öğrenmişti. Atıf Hoca son mahkemede "İddia edilen suçlamaların hiçbir geçerliliği yoktur daha önce söylediğinden farklı bir söyleyeceğinin olmadığı belirterek verilecek kararı beklediğini" söyler. Karar, akşam gördüğü rüyanın tecellisidir. Davete icabet ettirecek sözler hakimin ağzından döküldüğüne tarihe kalın harfler ve tok sesiyle bir not düşer Atıf Hocamız "Zalimler için yaşasın cehennem!!!"

Nereden çıktı bu vatan hainliği, kimler vatan hain olduğunu söylüyor, niçin böyle söylüyorlar. Geçmişinde vatana karşı ya da Ankara hükümetine karşı nasıl bir suç işlemişti? diye meraklandı üniversiteli genç.

Bir risale için, hele de Frenk Mukallitliği (Batı Taklitçiliği) adlı küçük bir risale basılıp dağıtılmış, orada kılık kıyafetin de batıya benzediği ile ilgili bilgilerin olması sebebiyle Şapka Kanununa karşı geldiğini, buradan hareketle devrimlere karşı durduğunu hatta bu risale ile halkı kışkırttığı noktasına varılmış ve idam edilmeyi hak etmişmiş.

Ayrıca, Ankara hükümeti aleyhine, milli mücadele aleyhine çalıştığını ve bu sebeple o büyük alim bu sebeple idam edildiğini savunulur. Bunları değişik televizyon kanallarında farklı tarihlerde yapılmış konuşmaların özetini "youtube"den dinlemişti.

Genellikle belli bir düşünceye sahip tarihçi yazarların derin bir savunma hissiyatı ile olayın doğru olduğunu söylemeye çalıştıklarını hissetti.

Teali İslam Cemiyeti başkanı olarak cemiyetin Şeyhü'l İslam Mustafa Sabri Efendinin öncülüğünde yayınlanan belgelere de dayadığını öğrendi. Atıf Hocanın o belgelere itiraz ettiğini bunu da Vakit gazetesinde yayımladığını ancak Mahkeme heyeti bunların hiç birini dikkate almadığını da okudu.

Hatta bununla ilgili "Kelebekler Sonsuza Uçar" isimli bir filmde izlemişti. Her seyrettiğinde gözyaşları içinde bitirmişti bu filmi. İstiklal Mahkemelerinin hakimleri hakkında öğrendiklerini, onların idama gönderdiği insanların sayısını okudukça kahretti. Cumhuriyetin kazanımları kolay olmadığını kavramış oldu.

Tüm karşıt görüşlerin söyledikleri ya da söylemedikleri tarihi bilgilere rağmen İskilipli Atıf Hocaya gıpta etti. "Keşke, Efendimiz (sav) tarafından böyle davet olsa da gitsem" diye düşündü.