"Kafirlerin refah içinde yeryüzünü dolaşması seni aldatmasın." Gönlü bu ilahi kelamın anlamı içinde yüzerken zihni birden gezip dolaştığı yerleri seyran etmeye başladı. İstanbul'un en güzel camilerinden biri olan Ortaköy Camisi'nin arka bölümlerinin serinliğinde bedenini dinlendirirken İstanbul'a ilk ayak bastığında gittikleri Bahariye Mevlevihanesini hatırladı. Pürtesettür bir rehber hanımın eşliğinde sema yapılan yeri, dervişan hücrelerini, pirin misafirlerini ağırladığı mekanı, mescidi, Haliç Kültür Merkezini ve sıcağın altında rıhtımda yürüyüşlerini hatırladı genç kız. İnşaat sebebiyle kapatılan sahil yolundan ayrılıp ölüler diyarında tırmanışa geçtiler.

Manzarası mükemmel olan bu kabristanda uzanıp yatanlar ne şanslıydılar. Hem ölü, hem şanslı... Tebessüm etti genç kız. "Kafirlerin refah içinde..." cümlesi ile başlayan sohbete bağlanır gibi olsa da Pierre Loti namı ile meşhur manzarası olan bu güzel tepeye mezar taşlarını okuya okuya, onların biçimlerine baka baka, yorgunluktan ve sıcaktan üfleye püfleye çıktıkları boğazı gören tepeye ulaştıklarında keşke bir bardak çay içiverseymişiz iyi olurmuş diye düşündü. Edebiyat profesörü yazar Ahmet Kabaklı'yı şair Necip Fazıl'ı, 28 Şubat mağduru düşünce
adamı Salih Mirzabeyoğlu'nu, mutasavvuf edebiyatçı Mahmud Esad Coşan'ı ziyaret edip Eyüp Sultan'a doğru yürüdüler.

İstanbul'un fethinin sembolü Hz. Peygamber Aleyhisselam'ın sancaktarı Eyüp Sultan'ın kabrinin işlemelerinden ecdadın ona ne kadar değer verdiğini düşündüğünü anımsadı. Kabri ziyaret ve Camisinde ik rekat nafile namazın icrasından sonra zamanı mekanı ve mevcudiyetlerini bir kaç karede sabitlediler. Mekana uygun eşyaların satıldığı tezgahların önünden grup halinde geçip arabaya bindiler. "Refah içinde yeryüzünde dolaşmaları" cümlesinin altını çizer gibi el hareketleri yapan hocasının sesi kulaklarından uzaklaştı ve kendini top sesleri, at kişnemeleri arasında buldu.

Koca bir kubbenin altında İstanbul'un fethini anlatan ya da anlatabilecek ne varsa hepsi birden tek bir anlam için toplanmıştı. Önlerindeki Şahi topunu kılıçları kalkanları yanmış kule parçalarını açılmış hendekleri ile Panorama 1453 büyülemişti genç kızı. Üç boyutlu capcanlı resimler karşısında küçük dilini yutacaktı sanki. Fatih Sultan Mehmet sanki oradan bir emir verecek, gözünü kırpmadan yiğitler şehit olacak peygamber müjdesine ereceklermiş gibi hazır bekliyorlardı.

Hiçbir detayın atlanmadığı bir fethi yakışır İş çıkarılmıştı ki iyi ki manzarası yakışmıştı İstanbul'a. İyi ki gelmişim bu geziye sözünü ilkin orada terennüm ettiğini hissetti. Göreceğini görmüş anlatacak kadar malzeme topladığına göre şimdi duvardaki bilgilendirici yazıları okumaya gerek görmedi. Bir dahaki sefere ertelemişti bu okuma işini. Merkez Efendi Millet Kıraathanesini görünce içeriye dalmak istedi.

Ortaköy camisinin dışından sesler şiddetini kaybedip loş ortama dolarken hocasının Merkez Efendi'nin hikayesini anlattığını hatırladı genç kız. "Elinizde olsa bu kainat hakkında ne tasarrufta bulunurdunuz sorusuna hiçbir tasarrufta bulunmazdım zira Yüce Allah'ın takdiri bu yönde tecelli etmiş" deyince "merkezi buldun" demiş şeyhi. Bundan sonra büyük dervişin ismi Merkez Efendi kalıvermiş. Yeryüzüne dolaşmanın aldatıcı boyutları varmış demek ki. "Biz de İstanbul'da geziyoruz ama kafirlere benzemeden geziyoruz değil mi" cümlesi bittiğinde Merkez Efendi Kütüphanesi'ne giriyordu hayallerinde.

Daha bir hafta önce miting meydanlarında muhalefet adayı, "sizi, kekle aldatıyorlar... Neymiş, çayınız, pastanız, kekiniz bedava olacakmış... " diye alay konusu olan mekana daha girişte hayran olmuştu genç kız. Kapıdaki büyük ekranda 7 gün 24 saat açık ibaresinin yanında kıraathanenin doluluk oranını gösteren ekrana dikkatlice baktıktan sonra XRay cihazından
geçti. Bedava internetin olduğu bir kitap denizinin ortasında bilgiler ışıldıyordu. Genç kız adam adım adım dolaştı, rafların önünden geçti kimseyi rahatsız etmeden... Bir taraftan Ortaköy camisinin serin hoş odasından sohbet dinliyordu. Kulağına ulaşan sesler, aynı anlamın tekrarına düştüğünde hatıra defterini karıştırıyordu hayalinde... Eminönü'ne doğru
giderken İstanbul'un Büyükşehir Belediye binası, İstanbul İlahiyat, Valide Sultan Camii, Aksaray Meydanı, Bizans'tan kalma su kemeri, İstanbul Müzik Çarşısı, şu taraf Fatih Camii, bu taraf Süleymaniye Camii, Vefa bozacısı, gibi tanıtıcı cümleler koltukların arasından ulaşıyordu kulaklarına...

Eminönü'ne gideceklerdi balık yemek yemek için... Kendine seslenildiğini fark ettiğinde Haliç Köprüsü'nün altındaki lokantada çiğnediği balığın
lezzetini damağında hissediyordu genç kız.