Uzun zamandır bu kavramlar üzerine düşünüyorum. Zira birleştirilmesi zor kavramlar gibi geliyor, günümüz gençliğin gözünden bakınca.
İtaat ve özgürlük.
Şimdi bu iki kavramı kardeş yapalım. Birbiriyle güzel güzel geçinsinler, kavga etmesinler.
Sosyal bir ortamda yaşayanların bir takım toplumsal kurallara uyması gerekir. Bunun gönüllü olması için insanların eğitim alması gerekebilir. Ancak çok zor bir şey değildir. İnsan neyi görürse onu yapar. Toplum, iyi ve güzel şeyleri kural haline getirirse, yetişen yeni nesiller bu atmosfer içinde biçimlenecektir.
Gücün hâkim olduğu, güçlülerin sözünün kanun olduğu ortamlarda baskıcı bir ortam oluşur ve insanlar birkaç kişinin kölesi, uşağı olarak çalışır ve diğerlerine kan kusturur. Bir de tamamen serbest ve herkesin kendi başına hareket ettiği toplumlarda düzenli bir hayat olmaz.
Düzenli bir hayat, şart mıdır? Evet, insanın doğasında ve doğanın da özünde bir düzen deveran ettiğinden ontolojik (yaradılışsal) anlamda bir düzene ihtiyaç vardır, denebilir. Dolayısıyla düzensizliğin, dağınıklığın, “adına özgürlük” denilen bir rüzgâr esiyor şu günlerde. Her istediğine ulaşmak için, her yöntemi geçerli gören bir anlayışın, tanıdığı bir sınırı ve teslim olduğu herhangi bir hukuk kuralı olmayacaktır.
Ülkesini çalışarak yüceltmek isteyenlerin ve bir amaca kilitlenmiş başarılı insanların idrak etmeleri gereken şey, hep birlikte hareket etmenin bereketini fark etmek olmalıdır. Birlikte olmak uyum işidir, bir söze gönülden bağlı olarak itaat edenler büyük ve derin bir itaati de gerçekleştirmiş olurlar.
İtaat; boyun dikmek, söz dinlemektir. Gönülsüz, baskı ve zorbalık karşısında yapılan bir itaat, özgürlüğü baltalar. Kendi iradeni dışarında bırakarak, dışarıdan gelen farklı, kalın ve kaba bir sesin dediklerini uygulamak zorunda olmak hiç de hoş gelmiyor kulağa. Esaret altındaki zavallı kölelerin itilerek-kakılarak takındıkları tavır, itaat kavramıyla açıklanmamalı.
İtaat, bilinçli olmalıdır. İtaat, özgür bir insanın kendi tercihi ile gelişmelidir. İtaat, aynı amaca gönül vermiş insanların kardeşliğini ve sevgisini pekiştirmelidir. İtaatin karşılığı, büyük bir mükâfat olmalı ki hem vaktini hem iradesini hem de gücünü teslim ettiğine değmiş olsun.
Özgürlük, içimizden geldiği gibi davranmaktır, denildiğinde “nefsini ilah edineni görmedin mi?” ayeti aklıma düşer. Trafik canavarından bahsederler ya özgürlük canavarı da insanı her türlü günaha sevk edebilir? “Özgür değil miyiz kardeşim, istediğimi yaparım, bu ülkede demokrasi var” teraneleriyle bağırsaklarından fışkıran her şeyi ortalığa saçmanın bir anlamı var mı?
Medeniyet, itaat kültürüyle inşa edilir.
İmanıyla bağlantılı olan her konuda itaat etmesi insanın gönül ikliminde baharlar açtırır. Severek, umarak, bilerek, aşkla itaat etmek hiç de ağır gelmez iman dolu yüreklere. “Beni seven, Allah’a itaat etsin” buyuran Efendimiz (sav) bu inceliği fısıldıyor bize. Seversen itaat kolay gelir. Bu kadar basittir. Aşık, sevgilinin hiçbir sözünü ikiletmez zira aşkı buna müsaade etmez. “Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur, kim bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur.” Model bir insan olan peygambere uymak insan için yüceliktir, şereftir.
İtaat kelimesinin cemaat, imam, imar etmek, kardeş olma, güçlü ve kudretli olma, iktidar olma, istişare, meclis, ümmet gibi konularla uzak yakın ilişkisi vardır.
“Allah ve Peygamberi bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allaha ve Peygambere baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur.”
İşte gerçek özgürlük bu, yani Allah’a bağlanmış, bilinçli, okumuş, aydınlanmış, çağın her türlü teknolojisini kullanan önder köleler olmak.