Öceki hafta yazdığım; "sünnetsizlere (sünnet inkarcıları) sorular" adlı makalemden sonra cedeli pek sevdiğini düşündüğüm bir abi ile İshakpaşa camii yanında ki Çınarlaraltı çay bahçesinde karşılaştım. Daha doğrusu bir şekilde karşılaştırıldım. Oturduk çay içtik sohbet ettik. Mesele zaten gelmesi olası olan konuya, yani Kur'an ve Sünnet'in doğru anlaşılması meselesine geldi.

İsmi lazım değil şahıs önceleri hangi cemaat ve tarikatlarda bulunduğunu anlattıktan sonra hangi kitapları okuduğunu ve aslında ne kadar bilgili biri olduğunu bana iyice bir belletti. Daha sonra da toplumun anladığı bu dinin aslında İslam olmadığını ve 1400 küsur yıl sonra İslam'ı bir tek kendisi ve bir kaç arkadaşının anladığını ima edercesine farz-ı aynlar dahil mütevatir sünnet ile birlikte neredeyse yıkıp inkar etmediği bir şey kalmadı.

Bir saate kadar konuyla alakalı münazara ettikten sonra kişinin ne bilirse bilsin önce haddini bilmesi gerektiğini, haddini bilmeyenin aslında hiç bir şey bilmediğini anladım.

Aklımı bu meselelerin meşgul ettiği bu geçen zaman diliminde, alıntının kime ait olduğunu bulamadığım ilginç bir metine denk geldim sosyal medyada. Buraya da aynen aktarmak istediğim bu alıntıyı sizlerin ilgisine sunuyorum.

"Adını bilmediği ama künyesiyle tanıdığı Ebu Hanife'nin binlerce talebesi olup, bunların kırk kadarı müctehid mertebesine ulaşmış olduğu halde bizim ilahiyat hazırlık talebesi Nisa Nur, İmam-ı Azam'ın içtihadlarına kafa tutuyor. Utanmıyor. Çünkü o mutlu.

İlahiyat 4. Sınıf öğrencisi Özgürcan'ın okumaya vakit bulamadığı kitapları derleyen, toplayan, yazan, bir hadis için binlerce kilometre giden İmam Buhari, Özgürcan'ın derin tenkitlerinden kurtulamıyor. Çünkü Onun Google var ve çok mutlu.

66 yaşında hapis cezası olarak kuyuya atılan ve 15 senelik bu zamanda ezberden öğrencilerine 30 ciltlik El Mebsut isimli fıkıh usulü kitabını yazdıran İmam Serahsi'ye, sehiv secdesi yapmayı bilmeyen İlahiyat 2.Sınıf öğrencisi Betül kafa tutuyor. Ama mutlu

Abdullah ibni Mesud hadis rivayet ederken yüz şekli değiştiği, nefesi kesildiği, titrediği halde, ilahiyat 2. Sınıf öğrencisi Umutcan Hadis okurken veya kendisine okunurken bacak bacak üstüne atıyor. Çünkü olabildiğince edepsiz ama bir o kadar mutlu.

Muhammed İdris er-Razi, hadis için ilk çıktığı yolculuğu yedi sene sürdü. Yaya olarak yürüdüğü yollar bin fersah kadardı. İlahiyat 1. Sınıf öğrencisi Şeyma dolmuşla gidip geldiği fakülte yollarında Hadislerin sıhhat durumunu tartışıyor. Çünkü o mutlu ..

İmam Buhari gece uykudan uyanır, lambasını yakar, hatırına gelen faydalı bir şeyi yazardı. Hatta bir gecede yaklaşık yirmi defa kalktığı olurdu. İlahiyat 1. Sınıf öğrencisi Mert sabah namazına kalkmadığı halde hadis tenkiti yapıyor. Çünkü o aşırı mutlu.

İlahiyat 4. Sınıf öğrencisi günlük 10 sayfa okumadığı halde, İbn Cerir 40 yıl boyunca her gün 80 sayfa yazdı. Ama İbni Cerir bir ilahiyat öğrencisi kadar cüretkar değildi. Çünkü onun Google ve ahkam keseceği sosyal medya hesapları yoktu.

Mezhep İmamı olan İmam Malik'e kırk soru sorulmuş¸ otuz altı tanesine ''Bilmiyorum' cevabını verdiği halde, ilahiyat ikinci sınıf talebesinin altından kalkamadığı mesele yok. Demek o yüzden mezhep beğendiremiyoruz."

Mevlana'ya sormuşlar: "O kadar okur, o kadar yazarsın. Peki ne bilirsin? O da cevap vermiş: "Haddimi bilirim!

Yani demem o ki itikadda hatalı sollama da ölüm getirir. Lakin bu seferki ruhsal bir ölüm... Allah bu kafadaki hadsizlere haddini bildirsin ve hidayet etsin...